Dudayev: Adıgey’in Sesi Röportajı

Cahar Dudayev’le konuştuğumuzda, çoğu yakınlarından oluşan muhafızlarının konuşmalarından anladığımıza göre, kendisi bir yolculuğa çıkmak için hazırlık yapıyordu. Nereye gideceğini sorduğumuzda, bize ciddi bir cevap vermedi. Şaka yapar gibi bir üslupla, nereye gittiklerini uçakta pilottan öğreneceğini, şu an kendisinin de bilmediğini söyledi. Seyahatten önce de sorularımızı yanıtlayacağını belirtti.

Kendisiyle röportaj yaptığımız yer, Grozny şehrine yakın bir mesafedeki ve yakın bir tarihte taşındığı kendi evinin olduğu bir köydü. Cahar Dudayev’le işte bu evde konuşmaya başladık.

– Sayın Başkan, 27 Ekim’de (1991) Çeçenya’nın ilk Cumhurbaşkanı olarak halk tarafından seçildiniz. Bu süreçte gerek Çeçenya, gerek Çeçenya çevresindeki olayların bir değerlendirmesini yapar mısınız?

Son bir yılda aldığımız mesafeyi, eski şartlar içerisinde belki de 10 yılda almamız mümkün değildi. Üstelik katettiğimiz bu mesafeyi, Rusya’nın ekonomik, politik ve askeri kuşatmasına rağmen ve çok zor şartlara göğsümüzü gererek başardık. Sadece bu baskılara göğüs germekle kalmayıp, SSCB’nin birçok cumhuriyetlerine ve halklarına nisbetle, sosyal sorunlarımızı ve ekonomimizi de iyileştirip, stabil bir durumda tutabildik. Bu baskılar, genç devletimizi daha da teşvik etti. Bir yıl içinde anayasamızı hazırladık ve kabul ederek yürürlüğe koyduk. Devletimiz için hayati önemi olan başka yasalarımızı da hazırlayıp hayata geçirdik. Tüm bunları biz yaptık. Hani şu kendi kendilerini yönetemeyecekleri söylenen ve başkaları tarafından yönetilmeleri gerektiği söylenen bizler.

Size daha da önemlisini söyleyeyim; biz bu kadar mesafeyi alırken, etrafımızdaki tüm toprakları ve her tarafı savaş ateşi sarmıştı ve kanlı çatışmalar yaşanmaktaydı ama biz bir kişinin yaşamını kaybetmesine bile sebep olmadık.

Eylül (1992) ayında bağımsızlığının birinci yılını dolduracak olan Çeçen Cumhuriyeti, tüm olumsuzluklara rağmen barışı tesis etmek için çalışıyor. Çok geniş ve titiz bir çalışmayla hazırladığımız ekonomik programımız da hazır ve şu an bunu hayata geçirmek için çalışmalar yürütmekteyiz. Ekonomik açıdan tamamen yıkılmamızı engelleyen, bu programımız oldu. Cumhuriyetimizdeki ekmek fiyatı, bugün bütün Rusya’dan daha ucuzdur. Enerji maliyetlerinin çok fazla artışına rağmen, ekonomik durumu kötüleşmiş olan insanlarımıza devletimizin gücü oranında destekler yapmaya çalışıyoruz. Hasta, sakat, yaşlı insanlara ve çok çocuklu ailelerimize gereken yardımları yapıyoruz. Bununla birlikte özelleştirme ile ilgili projelerimiz var ve yakında hayata geçireceğiz. Özelleştirme konusunda 3 yol hazırladık ve bunların tümünü önereceğiz; halkın çoğunluğu hangisini isterse onu uygulayacağız. Özet olarak bir doğu darb-ı meselinin dediği gibi şunu söyleyebilirim: Kervan yolunda sapasağlam yürüyor.

– Peki etnik ve dini farklılıklara bağlı olan eski sorunlar bu kervanın yürüyüşünü hiç etkilemiyor mu?

Ben etkilendiğini düşünmüyorum. Evet Çeçenya’da farklı etnik kökenlerden çeşitli insanlar var ama biz onlara Rus veya Gürcü diyerek ayrım yapmıyoruz. Biz insanlara etnik kökenleri ve dini inançları sebebiyle farklı muamele yapmayız. Bilakis onlar da tüm Çeçen halkıyla aynı yasal haklardan, özgürce ve eşit olarak yararlanıyorlar. Bunun en güncel örneği, halen ülkemizde yaşayan Kazaklardır. Onlar daha yakın bir zamanda kendi toplantılarını bile yaptılar. Ve onlar halen Kazaklar. Ben onlara Çeçen Kazakları diyorum ve her ne yaşanacak olursa olsun biz onları kovacak değiliz. Ama beni üzen bir şey var; o da Grozny’e gelen Kazak atamanlarının eskiden kalma önyargıları nedeniyle, bizim onlara karşı bu tutumumuzu hayretle karşılamalarıdır.

Nedense uzaktan bizim hakkımızda, nedenlerini bizim de bilmediğimiz haksız şeyler söyleyip duruyorlar. Ama sonra buraya gelince gördükleri manzara karşısında şaşırıp kalıyorlar ve ellerini kaldırıp “hayret biz böyle bilmiyorduk” demek zorunda kalıyorlar.

– Peki ama siz de Çeçenya’daki durumu olduğundan daha güzel göstermek için birşeyler yapmıyor musunuz? Zira muhalif Çeçenler, sizin söylediklerinizden başka şeyler anlatıyorlar.

Muhalif dedikleriniz, şu ülkemize kaçak yollarla silah ve uyuşturucu madde sokmaya çalışanlar mı? Kan akmasını isteyenler mi? Ben hayata doğru bakıyorum ve olduğu gibi görüp, anlıyorum. Bu yüzden de bu dediğin insanları anlayamıyorum. Bak, dün dediğimi yine tekrarlıyorum: Bugün bizim ülkemizde, yasal bir zemini olan ve halkımızın kabul ettiği bir muhalif siyasi hareket yoktur. Üzülerek kelimeyi tırnak içinde söyleyeceğim; bugün “aydın” denilen bazı adamlara ise acıyorum. Onlar, muhalefet yapıyoruz diyorlar ama birkaç ağacı görüp ormanı görmüyorlar.

– Dediğiniz gibi olsa bile, Çeçenya Parlamentosu ve Kafkas Halkları Konfederasyonu’nun delegeleri de çok fazla konuda sizinle aynı düşünmüyorlar. Örneğin Konfederasyon’un başkanı Musa Şenıbe “Çeçenya kendi yolunu seçmiştir ama diğer Kafkasyalılar, Rusya içinde kalmışlardır” diyor.

Önce, Çeçenya Parlamentosu hakkındaki sorunuza cevap vereceğim. Çeçen Cumhuriyeti henüz geçiş dönemindedir ve bu dönemin yüklemiş olduğu görevleri yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu dönemin şartlarına bağlı olarak parlamento, bazen yürütme ve yargı işlerine müdahale edebiliyor. Bu gibi şeyler doğru olmamakla birlikte, geçiş döneminin şartlarında meydana gelen ve sabırla, süreç içerisinde düzeltilecek yanlışlıklardır. Daha önce Komünist Parti ve Yüksek Sovyet’in tüm yetkileri tek elde topladığı dönemler olmadı mı? Biz geçiş döneminden normal bir düzene döneceğimiz bu süreçte, elbette bu zorunlu yanlışları da düzelteceğiz. O zaman bahsettiğiniz başka düşünceler de değişecektir.

Kafkasya’nın geneliyle ilgili düşüncelerim değişmemiştir. Konfederatif prensipler temelinde oluşturulmuş bir Birleşik Kafkasya’nın zorunluluğuna inanıyorum. Birleşik Kafkasya içerisinde tüm haklarımız kendi devletlerini ve bağımsızlıklarını koruyabilecekler; eşit haklar ve vatandaş yükümlülüklerine sahip oacaklar. Kafkasya’daki tüm sorunların bu yolla aşılabileceğine dair kesin bir kanaatteyim. Hatta geçtiğimiz günlerde Grozny’de düzenlenen “Kafkas Evi” başlıklı toplantıya katılanlar da aynı fikirde birleştiklerini açıkladılar. Bu toplantıda bir danışma kurulu oluşturuldu. Bu kurul, konfederasyonun yapısı ile ilgili çalışmalara katılıyor ve ben bu çalışmayı şahsen çok önemli olarak görüyorum. Bana sorarsanız bu toplantıların önemini Moskova hemen kavradı. Çünkü bizim bu toplantılarımıza misilleme olarak gördüğüm bir toplantıyı da onlar Pyatigorsk’ta düzenlediler. Yine yakında Moskova, başka bir toplantı daha düzenlemeyi planlıyor. Bana göre bu çalışmalar, Kafkas halklarının birliği hedefleyen Kafkas Evi programımızı engellemeye yönelik.

Musa Şenıbe, bu konuda diğer Kafkasya cumhuriyetlerinin liderlerinin ağzıyla konuşuyor. Ancak ben bu cumhuriyetlerin halklarının Musa Şenıbe’yle aynı şekilde düşündüklerini sanmıyorum.

– Ama İnguşlar da Rusya Federasyonu içerisinde kalacaklarını açıklamadılar mı? Hatta Rusya Parlamentosu, İnguş Cumhuriyeti’nin sınırlarını belirlemek bir komisyon kurdu. Bu sorun hakkında ne düşünmektesiniz?

İnguşlar da diğer halklar gibi kendi geleceklerini tayin etme hakkına sahipler. İnguşlar, Rusya içerisinde kalmak istiyorlarsa biz onlara sadece güle güle deriz. Müstakil bir bağımsız devlet olmak isterlerse bunda da serbesttirler. Kardeşleri olan Çeçenlerle yaşamak isterlerse, biz buna da seviniriz.

Bizim razı olmayacağımız sadece bir husus var. O da, bir kesimin faydası için halkın zorla ve aptalca maceralara ve sorunlara sürüklenmesidir. Bana göre Rusya’nın yapmak istediği de budur. Bakın, halen Kuzey Osetya’ya dahil ettikleri Prigorodny bölgesini İnguşlara vermeyecekler ama Rusya’ya katılan İnguş halkının çıkarlarını koruduklarını söyleyerek ve bunları bahane ederek, Rusya’nın da yardımıyla Çeçen topraklarını bölmeye kalkışacaklar. Eğer İnguş halkı aklını başına toplamaz ise büyük sorunlar çıkacak ve zorluklarla karşı karşıya kalacağız. Ben hep şunu söyledim, şimdi yine söylüyorum: Çeçen toprağı bölünemez! Bizim, böleceğimiz ve başkalarıyla paylaşacak bir toprak “fazlalığımız” yok.

– Bir de sizin Rusya’ya yönelik sert açıklamalarınız var. Bu açıklamalarınız Çeçenya dışında yaşayan diğer halkları korkutuyor. Siz bu noktada Rusya ve Çeçenya ilişkilerinin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Ben bahsettiğiniz bu ilişkilerin iyi bir düzeyde olduğunu görseydim sevinirdim. Ama Rus liderlerin Çeçen halkı ile ilgili düşünceleri birbirini tutmuyor. Rusya’nın bir kısmı, Çeçenlerle yaşanacak bir savaşın başka bölgelere de sıçraması ihtimalini düşünerek savaşa karşı olduklarını söylüyorlar. Bir kesim ise Rusya’nın yaşadığı sosyal, siyasal ve ekonomik zorluklar nedeniyle Rus halkını kandırmanın en iyi yolunun savaş olduğunu düşünüyor. Rusya yönetimi de bu zorlukları iyice çekilmez hale getiriyor ve akılsızca hareket ediyor. Birçok sorunu yasal ve diplomatik yollarla çözmek yerine insanları birbirlerine karşı kışkırtarak ayakta durmaya çalışıyor ve savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar. Şu anda dünyanın genel gidişatına ayak uyduramıyorlar.

Benim “sert” sözlerime gelirsek… Bana bunları söyleten şey, Rusya’nın Çeçenya’ya saldırısıdır. Halkımızı güç kulanarak ezmeye çalışmasıdır. Onlar Çeçen halkına saldırmaya kalkışıyorlar ama benim sözlerime “sert” diyerek propaganda malzemesi yapıyorlar. Bazı gazetecilerin de bu durumdan yararlandıklarını ve görevlerini yerine getirdiklerini düşünüyorum.

– Bir yıl önce sizinle Çeçen Milli Kongresi binasında konuşmuştuk. Siz o zaman seçimlerde aday olup olmayacağınızı sorduğumda bana “Ben politikacı değilim, bir subayım. Bugün halkımın yaşadığı bu krizi atlatması için bir politik günah keçisine ihtiyacı vardı, ben de bu görevi yüklendim. İşler düzelince görevi bırakacağım.” Demiştiniz. Bu konuda şimdi ne dersiniz?

Düşüncelerimde bir değişiklik yok. Yine aynı şeyleri söylüyorum. Devletimiz kendi ayaklarının üzerine sağlam bir şekilde bastığında, görevimi gönül rahatlığıyla bırakacağım. Ve böyle bir adımın, devletimize de yararlı olacağını değerlendiriyorum. Yaplacak seçimlerin güvenliğini sağlayıp, devlet organlarımızı teslim edeceğimiz insanları ve yönetici kadroları bulduğumuzda, seçimleri bizzat ben kendim teklif edeceğim. Halkımıza, yönetim şeklini sağlıklı şartlarda belirleyebilmeleri imkanını ve bunun için onlara gerekli olan taze kanı kendim sağlayacağım.

(Cahar Dudayev ayrılacağımız esnada, en başta söylemediği seyahatini söyledi. O gün, ekonomik görüşmeler için ABD’ye gidiyordu. Her iki taraf için iyi olacak ekonomik anlaşmalar yapma amacındaydı)

TASS – Adıghe Maq (Adıgey’in Sesi)
03/10/1992, Maykop

 

Yazan Editör - Nis 4 2019. Kategori Dünya, Gündem, İktibas, Politika, Türk İslam. Bu yazıya yapılan yorumları takip edebilirsiniz RSS 2.0. Bu yazıya yorum yapabilir ve geri izlemede bulunabilirsiniz

Yorum yaz

Göndermeden önce alttaki eksik işlemi tamamlayınız. *

Ebed Bizimdir - Kuzey Kafkasya bölgesi ağırlıklı olarak, Türk-İslam coğrafyasından özel haberler, yorumlar ve makaleler.