Çeçenistan’ın Doğu Sınırı Hazar mı?

Son yıllarda alevlenen ama aslında Cahar Dudayev döneminden beri tartışılan “Çeçenistan’ın gerçek sınırları” konusu, politikacılar arasında çok olmasa da son zamanlarda Çeçen araştırmacı, tarihçi ve çeşitli alanlarda uzman isimler arasında çok sık konuşulmaya başlandı.

Çeçenistan’ın gerçek sınırları nereden başlıyor ve nerede bitiyor? Halihazırdaki sınırlar nasıl oluştu ve ne kadar doğru?

Cahar Dudayev bir röportajında, Rusya’nın 1994 saldırısı döneminde, esasen Çeçenlerin bir kolu olan İnguşları Çeçenlerden ayırarak Yeltsin ve Moskova elitlerinin isteği doğrultusunda, sözde müstakil bir cumhuriyet kuran ve Moskova’ya bağlılığını açıklayan bölücü Ruslan Auşev ve yandaşlarını kastederek “İnguşlar akıllarını başlarına almalılar, çünkü bizim (tüm Vaynahların) kimseye verecek fazladan toprağımız yok” demişti.

Ve Çeçenler tıpkı böyle, kendilerinden çeşitli dönemlerde çalınan toprak ve sınırlarını çeşitli vesilelerle dile getirmişlerdi, günümüzde de gerek bağımsızlık yanlıları gerekse federasyon yanlıları bunu dile getirmekteler.

Aslında konu, birçok Çeçen için ve konuya vakıf insanlar için ilk kez duyulmuş değil. Örneğin, Hazar Denizi’ndeki meşhur Çeçen Adası’nın nasıl olup da Çeçenlerden koparıldığı, üzerinde uzun uzun konuşulmuyor olsa da aslında sebep ve sonuçlarıyla birlikte birçok kişinin malumu. Veya Dağıstan sınırları içerisinde bırakılmış ama yüzlerce yıldır Çeçenlerin yaşadıkları toprakların nasıl Çeçenlerden koparılıp Dağıstan’ın sözde sınırları içerisinde bırakıldığı…

Dudayev döneminde alevlenen bu tartışmalar, bağımsızlık yanlısı Çeçenlerin tasfiyesi sonrası kurulan Moskova destekli federasyon yanlısı Çeçenler arasında da sürüyor. Aynı şeyleri, Çeçenistan dışında yaşamak zorunda kalan bağımsızlık yanlısı Çeçenler de zaman zaman dile getiriyorlar. Yani bu hususta Çeçenlerin büyük bir kesimi aynı fikirdeler.

Bu konu birçok Kuzey Kafkasyalı aydın, düşünür ve siyasetçi açısından da anlaşılır ve tartışılarak adil bir karara bağlanması gereken bir sorun olarak görülüyor. Ama İnguş ve Dağıstanlı küçük bir kesim bu tartışmalardan çok rahatsız. Onlara göre Stalin’in Çeçenlerden çalarak çizdiği Sovyet sınırları kutsal ve adil. Durum bir yönüyle böyleyken, aynı İnguşların, Asetinlerin işgal ettikleri toprakları için ses çıkarmamaları ve Dağıstanlı politikacıların ise söz konusu Çeçenler olduğunda milliyetçi rolüne bürünmeleri iğrenç bir ikiyüzlülük olarak görünüyor.

Moskova destekli Çeçen Hükümeti’nin Halk Meclisi Başkanı Dukvaha Abdurrahmanov, 2013 yılında bu tartışmalara yeni boyut kazandırmıştı. Muhabir Natalie Antipova’ya şöyle demişti Abdurrahmanov:

“Hiçbir çağın hiçbir tarihi belgesinde, Çeçenlerin doğal sınırlarını aştıkları ve başka toprakları işgal ettikleri gösterilemez. Ama gördüğünüz gibi hem İnguşetya ve hem de Dağıstan’dan çok sayıda kardeşlerimiz ziyarete gelmekteler ve akrabalarıyla bağlarını sürdürmekteler. Çeçenler hiçbir zaman hiçbir toprağı işgal etmediklerine göre, bu Çeçenler nasıl oluyor da yüzlerce yıldır sözde İnguşetya ve sözde Dağıstan’da yaşıyorlar? Komşularımızın bu konuda hiçbir mantıklı açıklamaları yok. Örneğin Hasavyurt, Kızlar ve Novolak’ın Avarlar ve Lezgilerle ne ilgisi var? Onların bu topraklarda tarihin hiçbir döneminde hiçbir bağı yoktu ve olmadı. Ama oralarda yüzlerce yıldır Çeçenler yaşıyorlar.

Bütün tarihi belgeler bugün net bir şekilde gösteriyor ki, atalarımızın topraklarının Hazar’da özgür kıyıları vardı ve Hazar ötesindeki ilişkileri de bu yolla oluyordu.Peki ama bu topraklar neden bugün Dağıstanlılara açık ve neden Çeçenlere kapalı? Biz neden kendi topraklarımızdan izole edildik? Çeçenler neden bu sözde sınırlarda haraç ödemek zorunda kalıyorlar? Tıpkı Ruslar ve diğer halkların kendi denizlerini savundukları gibi Çeçenler de Hazar’dan asla vazgeçmeyecek.”

Dönemin Dağıstan lideri 2013’teki bu sözlerden rahatsız olmuş ve “Dudayev ve Maskhadov bile bu kadar söylememişlerdi. Dağıstan’ın bazı bölgelerini Çeçenistan’a bağlamaya kalkışmanın sonuçlarını 1999’da (Şamil Basayev olayını ima ediyor) hepimiz gördük. Bu tür açıklamaları hiçbir tarihi bilgi ve belge doğrulamıyor” demişti. Ancak kendisi de hiçbir belge gösterememiş hatta ortalama genel kültür seviyesinde bir yorum bile yapamamıştı.

Birkaç yıl önce Ramzan Kadirov’un, İnguş hükümetine yeniden birleşme ve ulusal birlik çağrısı ise karşılık bile bulmamıştı. Çeçen tarafının sevinçle karşıladığı bu teklif, Türkiye’de de birçok insanın aydın ve bilge bir lider sandığı ama esasen bölücülükten başka bir yeteneği olmayan Yeltsin’in yakın mesai arkadaşı Ruslan Auşev’in bölücülük dolmalarını yiyip hazmeden bir kesim İnguş tarafından tedirgin homurtularla cevaplandı.

Konu çok uzun ve meraklıları tarafından sürekli olarak takip edilmekte.

Ve bu tartışmaya dair bizim de düşüncelerimiz var:

Kuzey Kafkasya’da ezelden beri baskın ve kurucu bir halk olan Çeçenler, eski güçlerine yeniden kavuştukça kendilerinden çalınanları konuşmaya, istemeye ve geri almaya başlayacak, Kuzey Kafkasya’nın samimi unsurlarını da yanlarına alarak yeni bir hamleyle bütün dağınık unsurları birleştirerek doğrulacaklar. Dağıstanlıların Stalin’den, İnguşların Yeltsin’den miras(!) kalan Çeçen toprakları, asıl sahiplerine geri dönecek. Stalin’in ve Yeltsin’in hediye ettiği Çeçen topraklarını utanmadan sahiplenip, bir yandan da sözde bağımsızlıkçılık ve Kuzey Kafkasyacılık oynayanların yedikleri lokmalar boğazlarında kalacak.

Hep böyle olmuyor mu? Çeçenler ne zaman biraz güçlense ve nüfusları çoğalsa, ne zaman bütün Kafkasya’ya bir toplanma kulesi gibi umut dağıtmaya başlasa hemen ve hem de en yakınlardan duyduğumuz “Çeçen yayılmacılığı” feryatları tesadüf mü? Bizce değil… Sizce?

Ebed Bizimdir

 

Yazan Editör - Eki 23 2021. Kategori Dünya, Gündem, Politika, Türk İslam. Bu yazıya yapılan yorumları takip edebilirsiniz RSS 2.0. Bu yazıya yorum yapabilir ve geri izlemede bulunabilirsiniz

Yorum yaz

Göndermeden önce alttaki eksik işlemi tamamlayınız. *

Ebed Bizimdir - Kuzey Kafkasya bölgesi ağırlıklı olarak, Türk-İslam coğrafyasından özel haberler, yorumlar ve makaleler.