Kuzey Kafkasya Meselesinin Temel Stratejileri (3)
ULUSLAŞMANIN TEMEL UNSURLARI ve KAFKAS ULUSUNUN OLGUNLAŞMASI
1) Menşe ve Soy Birliği
Bir ulusu oluşturan bireylerin, ailelerin, oymakların ve urukların aynı soya mensubiyet şuurudur.
Bin yıllardan beri, belli bir coğrafyayı (Kuzey Kafkasya) atayurdu edinen, aynı kültür değerlerine sahip olan ve aynı kaderi paylaşan Kafkaslılar; kötü günlerinde birbirlerinin yardımına koşmuşlar, kız alıp vermişler, beraber üzülmüşler ve beraber sevinmişlerdir. Böylece, çok değişik menşelerden gelen Kafkas oymakları, zaman içerisinde öylesine karışıp kaynaşmışlardır ki, insanlar karakter olarak da fiziki görünüş olarak da birbirlerine benzemişlerdir. Netice itibariyle, kendine özgü bir Kafkas insanı (homos Caucasus) oluşmuştur. İşte bu özellikleri kendi nefsinde özümlemiş olan Kafkaslılar arasında, uluslaşmanın temel unsurlarından olan “Menşe ve Soy Birliği Şuuru” kemal seviyesinde tahakkuk etmiştir.
2) Vatan Birliği
Bir kavmin kadim zamanlardan beriüzerinde yaşadığı, ekip biçtiği, imar ettiği, düşmanlara karşı hayatını feda ederek savunduğu, ecdadının hatıralarının saklandığı (…) belli sınırları olan toprak parçasına “Vatan” denir.
“Vatan birliği” uluslaşmanın en temel unsurudur. Yurdu olmayan kavimlerin gelecekleri de olmaz.
Kafkas oymakları ve urukları tarihin tespit edemeyeceği kadar eski zamanlardan beri Kafkasya’da yaşamaktadırlar. Ezelden beri orada yaşayanlarla, tarih boyunca sonradan gelip Kafkasya’yı yurt edinen toplumlar, Kafkasya’yı öylesine canlarıyla-kanlarıyla savunmuşlardır ki tarihte örneklerine az rastlanır. Uluslaşmanın bu en temel unsuru, Kafkaslılar için en mukaddes bir varlık olarak mevcuttur.
3) Örf ve Adetler Birliği
Uzun zamandan beri aynı vatan toprakları üzerinde yaşayan toplumlar arasında, kendine özgü örf ve adetler gelişir ve müşterek bir karakter kazanır.
Kafkas toplumları arasındaki örf ve adetler birliği, diğer kavimlere aşağılık duygusu verecek derecede gelişmiştir. Kafkaslıları birbirlerine en çok yaklaştıran unsur, örf ve adetlerdeki birliktir. Bu itibarla, uluslaşmanın bu unsuru da kemal derecesinde mevcuttur.
4) Tarih ve Ülkü Birliği
Toplumların gelecekleri, geçmişleri üzerine kurulur. Tarihi olmayan bir toplum düşünülemez. Ulus, tarih içinde doğar, gelişir ve geleceğe doğru yol alır. Zaman içerisinde nesillerin yaşadıkları acı-tatlı olaylar, unutulamayacak derecede hatıra bırakan hadiseler, sonradan gelen nesillerin hayatına yön verir. Tıpkı fertler gibi, toplumlar da mazinin hatıralarını saklarlar ve kendilerini o hatıralara bağlı hissederler. Uluslar, tarihlerinden güç alarak hayatta kalırlar.
Ülkü, erişilmesi arzulanan hedeftir, sahip olunmaya çalışılan yüce bir hayaldir. Yüce gayeler uğrunda inanç ve kader birliği yapan toplumları yok etmek, parçalamak mümkün değildir.
Uluslaşma şuurunun oluşmasında müşterek tarihi değerlerin ve müşterek ülkülerin çok büyük önemi vardır. Kafkaslılar, bu bakımdan da kemale ermişlerdir. Vatanlarının uğradığı felaketlerden tutun da, salgın hastalıkların tevlid ettiği acılara kadar, hayatlarının nesiller boyu bütün safhaları, fertlerin vicdanında ve hafızasında yer etmiştir. Sayısız destanlar, şarkılar, efsaneler, masallar (…) düzerek geçmişlerini geleceğe taşımışlardır. Aynı vatanda, aynı kaderi paylaşarak, aynı tarihi yaratmışlardır.
Diğergâm Kafkas insanı kıvançta, tasada kaderde bir olmanın en mücessem örneğidir. Kafkas toplumunda ilin menfaati fertlerden üstün tutulmuştur. Nice yiğitler illerinin selameti için kendilerini feda etmişlerdir. Halde ve gelecekte toplum olarak mutlu yaşama, güzel idealleri gerçekleştirme, toplumun çıkarını her şeyden üstün tutma ülküsü Kafkas toplumuyla özdeşleşmiştir.
Binaenaleyh Kafkaslılar, uluslaşma yolunda, tarih ve ülkü birliğine de hakkıyla sahiptirler.
5) Milli Seciye
Milli seciye bütün topluma şamil, toplumun fertleri arasında ortak ruhi temayüller ve bu temayüllerden doğan düşünme tarzıdır. Milli seciye (karakter) belli durumlarda ve belli hadiseler karşısında fertlerin aynı şeyleri hissetme ve aynı değer yargılarıyla hareket etme temayülüdür.
Müşterek bir coğrafyada (vatan) birlikte yaşayan toplumlar uluslaşma yolunda ilerlerken, müşterek değer yargılar, müşterek örf ve adetler, müşterek tarih, müşterek inançlar ve diğer müşterek değerlerin etkisiyle farkında olmadan belli bir kişilik kazanırlar. Teşekkül eden milli seciye nesilden nesile tıpkı genetik bir karakter gibi aktarılır.
Uluslaşmanın temel unsurlarından olna “milli seciye” Kafkaslılarda çok bariz bir şekilde mevcuttur ve adeta “prototip” bir karakter halindedir. İnternasyonal bir toplantıda, bir Kafkaslıyı tanımak çok kolaydır. Zira o, Kafkas ulusuna özgü davranışlarıyla hemen kendini belli eder.
6) Dil Birliği – Din Birliği
Her iki unsur, ulusun oluşumunda büyük ehemmiyeti haizdir.Ancak “bu birlik olmazsa ulus teşekkül etmez” diye mutlak bir şart da yoktur. Daha önceki maddelerde sıraladığımız unsurlar “vazgeçilmez” unsurlardır. Dil ve din birliği olmayan güçlü uluslara zamanımızda güzel örnekler vardır: İsviçre ulusu, Amerikan ulusu, Belçika ulusu vb. gibi. İngiltere’de de farklı diller konuşan toplumlar vardır. Keza İsrail, İspanya ve bir kısım Latin Amerika ülkelerinde de aynı durum bahis konusudur. Ancak, bunlarda “devlet” teşekkül ettiği için müşterek dil gelişmiştir.
Kuzey Kafkasya’da farklı dillerin konuşulması uluslaşmaya engel olmamıştır. Rus kültür emperyalizmi hakim olmadan önce “Kumukça” şarkî Kuzey Kafkasya’da, “Karaçayca” garbî Kuzey Kafkasya’da müşterek anlaşma dili olarak kullanılmıştır. Şimdi de Rusça kullanılmaktadır.
“Milli Devlet” kurulduktan sonra, zaman içerisinde yerel dillerden biri gelişerek önce resmi dil, sonra da müşterek kültür dili haline gelecektir. Diğer yerel dillerden hayatiyetini korumaya uygun diller yaşayacaklar, küçük gruplar tarafından kullanılan ve bilim-kültür dili olma istidadı taşımayan diller de unutulacaklardır. Bütün bunlar tabii (kendiliğinden) olacaktır.
Dinin birleştirici etkisi tartışılamaz. Kuzey Kafkasya uruklarının teşkil ettiği toplam nüfusun takriben %80’i İslam dinine mensuptur. Osetler ile Abazaların bir bölümü Hıristiyandır. Bunlar da geçen asırda Ruslar tarafından zorla Hıristiyan yapılan ailelerin ahfadıdırlar.
“Din Birliği” olmadan uluslaşan ve devlet kuran uluslara pek çok örnek vardır.
Başta ABD; orada hemen hemen bütün dinlerin müntesipleri birarada yaşıyorlar. Arap ülkelerinden Mısır, Sudan, Suriye,Lübnan, Irak aynı durumdadır. Hele son 50 yılda suvereniteye kavuşan Afrika devletlerinin tamamında “din birliği” yoktur. Hülasa, bütün fertleri aynı dine mensup bir ulus bulmak çok güçtür. Dünyanın en eski milleti olan ve uluslaşmayı da aşarak ideal anlamda “millet” vasfını kazanan Çinlilerde bile din birliği yoktur.
Binaenaleyh, Kuzey kafkasya halklarının ulus birliği oluşturmalarına din unsuru engel olmak şöyle dursun, bilakis çement görevi yapacak düzeydedir.
ULUSLAŞMANIN TALİ UNSURLARI
1) Aynı Hakimiyete, Aynı Hukuka Bağlılık
Ulusu meydana getiren kitlelere mensup fertlerin uzun süre aynı devlet içinde yaşamaları, aynı otorite ve hukuk nizamına tabi olmaları birlik şuurunu güçlendirir ve ulusun oluşmasına zemin hazırlar.
Devlet kurmuş ve uzun süre onu devam ettirmiş bir toplumun “devlet sayesinde” uluslaşması elbette kolaylaşır. Devlet kurmanın iki şartı vardır:
a) Devlet kuran toplum, insan yoğunluğu ve maddi kaynak itibariyle çok güçlüdür ve güç kullanarak devlet kurma imkanına sahiptir. Tarihte bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Tabiatıyla, devlet kuran toplumlardan/kavimlerden bir kısmı uluslaşmış, bir kısmı da yok olup gitmiştir.
b) Yüzyıllarca güçlü devletlerin müstemlekesi halinde yaşayan kavimlere, günün birinde “devlet olma” kapısı açılıverir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Afrika ve Güneydoğu Asya’da 30’dan fazla devlet ortaya çıkmıştır. Bu devletlerin sahibi olan kavimlerin büyük çoğunluğu “ulus” olmak şöyle dursun “kabile” seviyesini bile aşamamışlardı. Şimdi ise “yukarıdan aşağıya doğru” uluslaşmaya çalışıyorlar.
Kafkaslılar için her iki imksan da doğmamıştır. Ancak Kuzey Kafkasya’da uluslaşma hareketi “aşağıdan yukarıya doğru” geliştiğinden, psiko-sosyolojik anlamda güçlü bir “uluslaşma” bahis konusudur.
“Devletin mevcudiyeti” bir ulus için en büyük şanstır. Kafkaslılar böyle bir şansa sahip olmadıklarından, milli devletlerini “cebren kurmak” zorundadırlar.
2) Nüfus Sayısı
Uluslaşmada nüfus sayısının da büyük önemi vardır. Birkaç yüzbin kişiden oluşan bir toplumun ulus seviyesine yükselmesi düşünülemez. Bunun asgari seviyesini, dünyadaki benzerlerine bakarak tespit etmek mümkündür: Devlet halinde teşkilatlanan Fin ulusu – 4.946.000; Arnavutluk – 3.140.000; Slovakya – 4.888.000; Lüksemburg – 367.000; İzlanda – 250.000; Danimarka – 5.129.000; Norveç – 4.240.000. Bunlar oldukça eski ve oturmuş ulus devletlerdir. Güney Amerika’da, Afrika ve Asya’da, hatta Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla onun yerine kurulan ve nüfusları 5 milyondan az olan pek çok devlet vardır.
Hatta bu devletleri oluşturan halkların çoğu, sosyolojik anlamda “uluslaşma” sürecini tamamlamamışlardır. Sadece politik manada ulus adı taşımaktadırlar.
Uluslaşmanın bu unsuru Kuzey Kafkasya’da yeterli seviyededir. Salt anavatanda en az 5.000.000 milli nüfus mevcuttur. Başka bir deyişle, Kuzey Kafkasya’nın milli nüfusu Gürcistan’dan da, Ermenistan’dan da fazladır.
3) Irkî Maya
Modern psiko-sosyolojik manada “ırki maya” uluslaşmanın unsuru olmaktan çıkmıştır. Zamanımızda saf ırk diye bir şey yoktur En eski milletlerde bile takarrur etmiş bir ırktan bahsedilemez. Binaenaleyh bu unsurun olup olmaması “uluslaşmaya” ne yardımcıdır ne de engeldir.
Kafkas urukları bin yıllardan beri hem birbirleriyle, hem de dışarıdan gelen boylarla öylesine karışıp kaynaşmışlar ve aynı mensubiyet şuuruna ermişlerdir ki yeryüzünde daha mükemmelini görmek çok az mümkündür. Hatta şunu söyleyebiliriz: Kafkas ulusu, hiç bir zorlama olmadan tarih içinde evrimini tamamlayarak modern sosyo-psikolojik anlamda bir ulus olmuştur.
4) Medeni Seviye
Rusya, Kafkasya’yı adım adım istilaya başladığı zaman, dünya kamuoyuna şu propagandayı yapıyordu: Kafkasların en ilkel kabilelerine medeniyet götürüyoruz.
Tarihin gördüğü en büyük yalanlardan biriydi bu. Rusların, kafkaslardan yegane üstünlüğü devlet halinde teşkilatlanmaları ve güçlü bir orduya sahip olmaları idi. Gerçekte, Rus ulusunun tamamına yakını birkaç yüz boyar (zadegan) ailenin kölesi durumundaydı. Boyarlar, sahip oldukları köyleri, içinde yaşayan insanlarla birlikte satarlardı. 1862 yılında kölelik müessesesi kanunla kaldırılmış olmasına rağmen, 1917 Bolşevik ihtilaline kadar fiilen devam etmiştir. Karl Marx’ın, en geri kalmış ülke olarak tezlil ve tahkir ettiği Rusya’da; O’nun beklentilerinin aksine Marksizmin kabul edilmesi, muhakkak ki Rus ulusunun bir yıldan beri bir avuç zadegan sınıf tarafından sömürülmesidir. Böyle bir ulusun Kafkaslara medeniyet götürmesi abesle iştigaldir.
Rusya’nın, 20. yüzyılda dünya medeniyetine kazandırdığı en büyük katkı, katorgalar (cebri çalışma kampları) dır.
Kafkas urukları, kabile hayatı yaşadıklarınden beri ileri bir medeniyet seviyesine sahiptiler. Beşeri ve sosyal ilişkilerde büyüğe saygı, küçüğe sevgi, dostluk ve yardımlaşma en iyi düzeyde idi. Hayvancılıkta, el sanatlarında, giyim-kuşamda, altın, gümüş, demir, bakır gibi madenleri elde etme ve işlemede, zamanlarının en hünerli ve birikimli toplumuydular. Onların kadın haklarına yüzlerce yıl önce verdikleri değer ve saygı, Rusya’da bugün bile yoktur. Hala ayakta duran haberleşme kuleleri, kale, tapınak, anıt mezar ve yazıt gibi mimarlık eserleriyle; her yerel dilde aynı konuyu işleyen destanlar, şarkılar, dünyanın en güzel dansları ve şaheser müzik eserleri, Kafkaslıların güzel sanatlarda da çok ileri olduklarının kanıtıdır. 1500 yıl önceki Rus kavminin bunlarla mukayese edilecek hiç bir eseri yoktur. O devirde Ruslar, balık avlayarak geçinen, tarım ve hayvancılığı bilmeyen, yarı vahşi kabileler halinde yaşarlardı.
Ruslar, medeniyeti Kafkaslılardan öğrendiler; Kafkaslılar Ruslardan değil. Batı Avrupa’da teknoloji inkılabı gerçekleştikten sonra büyük Petro’dan itibaren Rusya’nın bu teknolojiden nasibini aldığı doğrudur. Ancak Kafkaslara, teknolojinin ortaya koyduğu öldürücü ateşli silahları, iyi korunan askeri üsleri ve askeri yolları götürmüştür. Tabii Kafkas halklarını medenileştirmek için değil, onları ve ülkelerini müstemleke haline getirerek sömürmek için.
Şurası ilmi bir gerçektir ki, bütün insanların beşeri yetenekleri eşittir. Şartlar elverdiğinde “iptidai kabul edilen” toplumlar bile bilime, medeniyete ve insanlığa hizmette en az, medeni kabul edilen uluslar kadar kabiliyetlidirler.
5) Uluslaşma Sürecinde Yaratıcı Şahsiyetlerin Rolü
Ulusların oluşumunda iradesi, zekası, basireti ve bilgisiyle temayüz eden kişilerin rolü olduğu inkar edilemez. Devlet kurma, yönetme, yurt savunması gibi tüm toplumu ilgilendiren meselelerde büyük kumandanlara ve devlet adamlarına ihtiyaç vardır. Keza, fertler arasında mâşeri ruhun canlanması, milli seciyenin teşekkülü, kültür ve medeniyetin gelişmesi gibi sosyal sahalarda alimlerin, şairlerin, sanatkarların, düşünürlerin de rolü büyüktür.
Ancak “milli kahraman” diyebileceğimiz bu üstün insanlar, tek başlarına tarihi yazamazlar. Bunların yanı sıra pek çok isimsiz kahramanlara ve toplumun topyekün kıpırdanmasına da ihtiyaç vardır. Kafkaslılar, kadim nart kahramanlarından tutun da, Ridade’ye, İmam Şamil’e, Covhar Dudayev’e kadar pek çok ulusal kahramanlar; Kazanuko Cabağı gibi düşünürler, Costa Hataguro gibi şairler, Musayasul gibi sanatkarlar yetiştirmiştir.
Zamanımızda bağımsız Kafkas Devleti’ni yönetecek, onu dünya arenasında ehliyetle temsil edecek, devlet kuruluşlarında görev alacak aydın kadrolar, bilginler, sanatçılar vb. fazlasıyla mevcuttur.
Tek problem, Rus emperyalizmidir.
BAĞIMSIZLIĞIN ASGARİ KOŞULLARI NELERDİR?
1- Uluslaşma yolunda evrimini tamamlamış, ulusal birlik şuuru tekemmül etmiş, yeterli sayıda nüfusa sahip bir toplum, bağımsızlığın ilk şartıdır.
Kafkaslılar uluslaşma sürecini tamamlamışlardır. Ancak, emperyalist gücün asırlardır devam eden maddi ve manevi tahribatıyla “ulusal birlik şuuru” istenen düzeye gelmemiştir. Milli uyanışın bir an önce başlaması ve ülkenin tamamına hakim olması lazımdır. İlk ışığı Çeçenistan ve Abhazya yakmıştır. Çeçenlerdeki milli birliğin diğer bölgelerde de tahakkuk etmesi ve ülke çapında genelleşmesi kaçınılmaz bir şarttır. Rusya, batılı emperyalistler gibi sömürgelerine “gönüllü” özgürlük vermeyecektir. Bu durumda, bağımsızlığı zorla elde etmekten başka çare yoktur.
2- Bağımsızlığın ikinci şartı, milli bir vatanın olmasıdır. Kafkaslılar, bin yıllardan beri şimdiki vatanlarında yaşadıkları için bu hususta şanslı sayılırlar. “Kafkasya Kafkasyalılarındır” deyip, vatanın kurtuluş mücadelesine bütün halkın katılması lazımdır. Çeçenistan gerçeği, bu konuda da şerefli ve heyecan verici bir misal olarak taptaze ve dipdiri ortada durmaktadır.
3- Fiili mücadele ile kazanılacak bir bağımsızlığın yolu bellidir: Mücadele programı en ince detayına kadar hazırlanacak ve fütürata düşülmeden uygulanacaktır.
Bu süreç uzayabilir. Bundan ümitsizliğe kapılmamak gerekir. İnsanların ömürleri kısa, ulusların ömürleri uzundur. Bizden önceki nesiller, kendi zamanlarına uygun şekilde fiili mücadeleyi sürdürerek bayrağı haleflerine teslim etmişlerdir.
Bugünkü jenerasyon da çağın gerektirdiği mücadele yöntemlerine göre milli davayı kucaklayıp, yoluna devam etmek zorundadır.
Milli bir vatanda, milli birliğini sağlamış, kararlı ve azimli bir ulusun bağımsızlığını elde etmesi, sanıldığı kadar uzun sürmez.
ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN PROGRAMI
I- TEMEL ESASLAR – AŞILMASI GEREKEN ENGELLER
Önce programın temel esaslarını tespit etmek gerekir. Kuzey Kafkasya özgürlük mücadelesinde aşılması gereken engeller şunlardır:
1- Rusya, müstemlekelerine bağımsızlık vermeye asla yanaşmayacaktır. Bu politikasında istinat ettiği en büyük dayanak, 250 yıldan beri planlı bir şekilde istila ettiği topraklara yerleştirdiği Slav unsurlardır.
2- Rusya’nın, büyük bir titizlikle uyguladığı “parçala ve hükmet” siyaseti, bütün sömürge halklarında ve özellikle Kuzey Kafkasya’da bir hayli yol katetmiştir ve en sonunda “etnik milliyetçilik” anlayışı hakim olmuştur.
3- 70 yıl devam eden Sovyetler döneminde, Marksist-Leninist ideolojinin insanlarda ve toplumlarda husule getirdiği maddi ve manevi tahribat korkunç boyutlara ulaşmıştır. Dini hayat sönmüş, sosyal değerler önemini kaybetmiş, aile bağları zayıflamış, alkol iptilası yaygınlaşmış, insanlar ferdiyetçi, acımasız ve materyalist bir karakter kazanmışlardır. Keza tefekkür hayatı tereddi etmiş, yüce duygular ve fikirler dumura uğramıştır.
Glasnost ve Perestroyka’dan sonra da toplumda çalma-çırpma, vurgun, rüşvet, güçyetenlik, mafya yöntemleriyle iş görme yaygın hale gelmiştir. Kısacası, fertler ve toplumlar hastadır.
4- Kuzey Kafkasya ile diğer sömürge ülkeler arasında bağlantı yoktur. Müşterek gayenin ortak stratejisi tespit edilmemiştir. Mücadelenin hep birlikte yapılmasıyla başarıya erişileceği gerçeği, henüz anlaşılamamıştır.
5- Sovyet döneminin mutlu azınlığı komünist yönetici sınıf, iktidarı bırakmamak için hem kafalarını hem de midelerini Moskova’ya teslim etmişlerdir. Moskova da göstermelik özerk cumhuriyetlerde kontrolü elde tutmak için bu mahut sınıf ile yerel halkların arasına yerleştirdiği unsurlara geniş yetkiler vermiş, özgürlükçü aydınları gözetime almıştır. Devletin ve ülkenin imkanlarından, bu yönetici sınıf ile vurguncular yararlanmaktadır.
6- Bugünkü Rus yönetimi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra geriye kalan ve Rusya Federasyonu diye isimlenen devletin parçalanmaz bir bütün olduğuna, orada yaşayan halkların ve fertlerin eşit haklara sahip olduğuna, keza Rusya’nın üniter bir devlet olduğuna, dünya ülkelerini, özellikle batı ülkelerini inandırmak için muazzam bir propaganda faaliyetini hayata geçirmiştir. Çeçenistan meselesinde, izlediği politikanın meyvelerini de toplamıştır. Diğer ülkeler meseleye “Rusya’nın toprak bütünlüğünü korumak kaydıyla ve görüşmeler yoluyla çözüm bulunması” şeklinde yaklaşmışlardır. Rusya’nın bu politikasının kırılması, esir ulusların geleceği bakımından çok önemlidir.
7- Çok önemli bir temel esas da, muhaceretteki Kafkaslıların, anavatanın bağımsızlık davasına ilgi duymaları ve yardımcı olmalarıdır. Bu konuda ne yapılması gerekmektedir? Evvela izlenecek yol ve yapılacak hizmet tespit edilip, fütura düşülmeden, inançla ve sabırla uygulanmalıdır.
Bu 7 maddede sıraladığımız ana esaslar iyi anlaşılır ve mücadele programı ona göre programlanırsa, eninde sonunda kutsal gayeye ulaşılacaktır.
II- UYGULAMA
Uygulama aşamasında tek hedefi yukarıda 7 madde halinde sıraladığımız engellerin aşılması ve özgürlük için uygun ortamın hazırlanmasıdır. Bunun için de:
1- Özellikle Kabardey-Balkar, K. Osetya (Alanya), Karaçay-Çerkes, Adigey ve Abhazya bölgelerinde milli nüfusun hızla çoğalması sağlanmalıdır. Erken evliliğe önem verilmeli, her ailenin en az beş çocuk sahibi olması hedef haline getirilmeli, kabileler arası evlilikler teşvik edilmeli; Slav unsurlarla iyi geçinilmeli, köylerde milli nüfus mütecanis hale getirilmelidir. Ziraat ve hayvancılığa çok önem verilmeli ve köylerdeki Kafkaslıların hayat seviyeleri yükseltilmelidir. Kanunların müsaderesi nispetinde arazi sahibi olunmaya gayret edilmelidir. Birbirine bağlılık o raddeye gelmeli ki, köylerdeki Slav unsurların spontan olarak kentlere göçmelerine, başka eyaletlere gitmelerine zemin hazırlanmalıdır.
Rusya hükümeti “demokrasi” kurallarına (asgari seviyede de olsa) riayet ettiği sürece Kafkas halklarının köylerde uygulayacağı politikayı önleyemeyecek ve fiili bir durum ortaya çıkacaktır.
2- Kafkas aydınları, özellikle yazarlar, düşünürler, sanatçılar, din adamları ve diğer etkili gruplar elbirliği yaparak “milli birlik” in tesisine ve “milli benlik” in güçlenmesine gayret etmelidirler. Etnik ayrımcılığın halklara hiçbir gelecek sağlayamayacağı, “Kafkas Birliği” olmazsa, etnik grupların kısa sürede asimile olacakları ve yutulacakları fikri daima ayakta tutulmalıdır. Çeşitli uruklara mensup Kafkaslılar “ayrım gözetmeden” dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, sanat toplulukları (…) oluşturarak “ulusal birlik” idealini geniş halk kitlelerine yaymalıdırlar. Hedef, tek ulus / Kafkas ulusunun bütün organlarıyla gerçekleşmesi ve güçlenmesidir.
3- 70 yıllık Sovyet ideolojisinin hasta kıldığı toplumun toparlanması ve milli benliğini yeniden kazanması için:
– Din adamları, aydınlar ve sanatçılar başta olmak üzere halkın her kesiminden maneviyata önem verilmelidir.
– Camiler çoğaltılmalı, Kur’an kursları açılmalıdır.
– Kitap, dergi, TV, radyo, gazete gibi araçlarla manevi hayetın güçlenmesine çalışılmalıdır.
– Çeçenistan’da olduğu gibi Nakşibendi ve Ka’diri tarikatları (ülkenin her tarafına) yayılmalıdır. Manevi birlikte bunun önemi çok büyüktür.
– Müşterek tarih, müşterek örfler, mazide çekilen müşterek acılar ve diğer müşterek üstyapı değerleri canlandırılmalı ve geçmişte yapılan hatalardan ibret alınmalıdır.
– Öteden beri toplumumuzu hasta eden ve müstemlekeci güçlerin ekmeğine yağ sürek gereksiz “sınıf tabakalaşma” elbirliğiyle yok edilmeli, tarihi soybirliği inancı canlandırılmalıdır.
– Toplumun bütün kesimlerinde “alkolle mücadele” edilmeli, özellikle genç nesillerin alkole müptela olmaları önlenmelidir. Bu konuda muteber İslami tarikatlerin büyük rolü olacaktır.
– Berei ilişkilerin örf ve adetlere, dini kurallara ve medeni ölçülere göre düzenlenmesine önem verilmeli; kapkaççılık, çalma-çırpma, başkasının malına-canına tasaddut (…) gibi gayrı ahlaki davranışlar ve alışkanlıkla yok edilmeli, hayatın her kesiminde insan haklarına saygı, ahlak kurallarına bağlılık hakim kılınmalıdır.
– Sovyetler döneminde erozyona uğrayan örf-adetler, akrabalık bağları, diğergamlık, yardımlaşma, kabileler arası kardeş ilişkileri (…) gibi sosyal değerlerimiz yeniden canlandırılmalı ve bu erdemler ma’şeri vicdan haline getirilmelidir.
– Kafkaslıların en belirgin erdemlerinden biri olan “kadına saygı” örfü yine Sovyetler döneminde büyük tahribata maruz kalmıştır. Kadınlar erkeklerin yapması gereken işleri yapmakta, ürettikleri ürünlerini uzak yerlere ve ülkelere götürerek pazarlayıp para kazanmaya çalışmaktadırlar. Bu sebepten annelik ve çocuk terbiyesi görevlerini layıkıyla yapamamaktadırlar. kafkas erkekleri durumun inceliğini ve önemini kavrayarak kendilerine düşen vazifeleri yapmalı ve kadınlara geleneksel saygıyı göstermelidirler. Kadın evin temelidir. Ona saygı göstermeyen bir toplum, çökmeye mahkumdur.
– Milli nüfusun %80’ini teşkil eden Müslüman toplumda, Marksist-Leninist rejim zamanında erkek çocukların “sünnet” ettirilmesi vecibesi adeta unutturulmuştur. Hiç olmazsa yeni nesli teşkil edecek erkek çocukların mutlaka sünnet ettirilmesi adeti yeniden ihya edilmelidir. Bunun gibi dini bayramlar, Ramazanlar, kurbanlar, sıla-i rahim dediğimiz ziyaretler tekrar canlandırılmalıdır.
– Çeşitli zaruretler veya başka sebeplerle özellikle genç nesillerde çok görülen “Vladimir, Yuri, İvan, İliç, Roza, Ludmila, Svetlena, Lidia (…) gibi Rus isimleri (mümkünse) değiştirilerek, milli ve dini isimler kullanılmalı; keza yeni doğanlara kesinlikle Rus isimleri verilmemelidir.
– Tefekkür hayatı milli benliği yansıtacak şekilde canlandırılmalı, her türlü sosyal ve sanat içerikli eserlerde “Kafkas Milli Kültürü” hakim kılınmalıdır.
4- Aynı kaderi paylaşan “esir halklar” ile maddi ve manevi ilişkiler kurulmalı, onlarla gaye birliği yapılmalı ve bağımsızlık mücadelesi, “müşterek bir ülkü” haline getirilmelidir.
5- Yerel yönetimlerde idari kadroları işgal eden Rusofillerle her fırsat ve zeminde mücadele edilerek, onların yıpratılmasına çalışılmalı; halkın hür iradesiyle seçilecek idarecilerin iş başına gelmeleri için bıkmadan usanmadan mücadele edilmelidir.
Slav asıllı yöneticilerin kendi nüfus oranlarını geçmeyecek sayıda olmalarında bir sakınca yoktur. Ancak önemli mevkilerin tamamına onlar yerleştirilmiştir. Bu da katitatif olmasa da kalitatif olarak dengeyi bozmaktadır. Bu fiili durumun değiştirilerek, yönetimlerde dengenin sağlanması ve milli unsurların insiyatif kazanması için mücadele edilmelidir. Önemli mevkilere atanacak kişilerin “Rusofil” olmamalarına dikkat edilmeli ve halkın istediği kişilerin seçilmesi için merkez yönetimine baskı yapılmalıdır.
Aksi takdirde devlet imkanlarını belli bir azınlık kullanacak ve yerli halklar yoksul ve çaresiz duruma düşeceklerdir.
6- Rusya Federasyonu’nun yürüttüğü “üniter devlet” politikası kabullenilmemeli, her fırsat ve zeminde “Kuzey Kafkasya’nın Rusya’ya zorla ilhak edildiği tarihi gerçeği” canlı tutulmalıdır.
Kuzey Kafkasya, Rusya’nın bölünmez bir parçası değildir. Kafkas ulusu da, Rus ulusundan eski bir ulustur. Kafkasya Rusya’dan, Kafkaslılar da Ruslardan çok daha eski bir maziye sahiptir. Zaten fiili işgalden bu yana 130 yıl geçmiştir.
Binaenaleyh Kuzey Kafkasya’nın bütünlüğü ve Kafkas ulusunun “kendi geleceğini kendi belirleme hakkını” hem Rusya’ya hem de diğer dünya devletlerine kabul ettirme yolunda her türlü engel aşılmalı ve mücadelede zaaf gösterilmemelidir.
Esasen Kuzey Kafkasya bağımsızlık mücadelesinin istinat noktası da budur.
Rusya’nın karşı propagandası mutlaka kırılmalı ve hür ülkelere haklı davamız mutlaka benimsetilmelidir.
7- Kuzey Kafkasya’nın kurtuluşunda çok önemli bir görev de muhaceretteki Kafkaslılara düşmektedir. Bunun için de;
– Her türlü imkanlardan yararlanarak “Kuzey Kafkasya Bağımsızlık Davası” dünya kamuoyuna tanıtılmalı ve ciddi destek sağlanıncaya kadar, bu milli sorun canlı tutulmalıdır.
– Atayurdunda verilen bağımsızlık mücadelesi günü gününe takip edilmeli, Türkiye’dekiler başta olmak üzere muhaceretteki Kafkaslılar durumdan haberdar edilmeli ve etkin bir kamuoyu oluşturulmalıdır.
Mazide yapılan mücadeleler (çeşitli sebeplerle) geniş kitlelere mal edilemediğinden başarı sağlanamadı. Milli davamızı bir avuç insan ayakta tutumaya çalıştı. Mesela 1959’da Amerikan Kongresi, Başkan Eisenhower’in öncülüğüyle “Esir Milletler Haftası” kanununu kabul ederken, esir milletler listesine “Kuzey Kafkasya” alınmadı. Sonradan yapılan girişimler de sonuç vermedi. Şimdi o listede bulunan esir milletlerin tamamına yakını bağımsızlıklarına kavuştular. Bizler ise o mücadeleye yeniden başlamak zorunda kaldık. Bunun sebebi, muhaceretteki Kafkaslıların “birlik şuurunu” benimseyerek milli davayı uluslararası platforma götürememesi ve dağınıklığıdır.
Yine muhaceretteki Adige aydınlarından bir kısmı (anlaşılmayan bir sebeple) Türk Kurtuluş Savaşı sırasında cereyan eden tatsız olayları (Ethem-Anzavur hadiseleri vb.) bahane ederek, yayınladıkları kitap, dergi ve gazetelerde, keza dernek faaliyetlerinde “Türk-Çerkes husumetini ve çerkeslerin Turani kökenli olmadıklarını” sürekli işlemişler ve insanlarımızın kafalarında tereddütler oluşturmaya çalışmışlardır.
Bunlar son derece yersiz ve gereksiz faaliyetlerdir. Türk Kurtuluş Savaşı’nda cereyan eden hadiseleri Kuzey Kafkasya davasıyla ilgisi yoktur, tarihe malolmuştur ve Türkiye’nin iç politikasıyla alakalıdır.
60 milyonluk Türkiye’nin 1/10’unu oluşturan Kafkas kökenli Türk vatandaşlarının huzurunu kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur. Onlar Türkiye’yi ikinci bir vatan olarak benimsemişlerdir ve kökleri ne olursa olsun Türk Ulusu ile kader birliği, kültür birliği yapmışlardır. Kuzey Kafkasya’nın kurtuluş davasında en büyük desteğimiz Türkiye ve Türk insanıdır. Binaenaleyh bundan sonraki faaliyetlerde Türkiye’nin ve Türk insanının dostluğu ve kardeşliği hassasiyetle korunmalıdır.
Esasen anavatanda yaşayan Kafkas uruklarının büyük ekseriyeti, Turani kavimlerle olan akrabalıklarından gocunmamakta, bilakis bundan gurur duymaktadırlar.
Abhazya ve Çeçenistan olaylarında, yegane desteğin Türk ulusundan geldiğini cümle alem görmüştür. Bu itibarla, Kafkas urukları ile Türk ulusunun kardeşlik bağlarını koparmak isteyen bir kısım aydınların, bu türlü faaliyetlerine son vermeleri, kendi ulusları için yapabilecekleri en büyük hizmet olacaktır. Ya hayır söylesinler, ya da sussunlar.
Türkiye’de faaliyet gösteren Kafkas dernekleri, Rusya’nın ekmeğine yağ süren “her telden çalma” alışkanlıklarından bir an önce kendilerini kurtarmalı ve “Birleşik Kafkasya” ülküsü etrafında birleşmelidirler. Aksi takdirde (iyi niyetlerine rağmen) milli davaya ihanet etme basiretsizliğine sürükleneceklerdir. Artık zaman, birleşme zamanıdır. Son pişmanlık bir işe yaramaz.
Kafkas derneklerinin esas amacı “kültür ve yardımlaşma” olmakla beraber, bunlar Kuzey Kafkasya bağımsızlık ülküsüne tâbi olacaklardır. Bu itibarla, çeşitli politik ve ideolojik görüşlere kapılmış kişilerin at oynattığı alan olamazlar. Binaenaleyh, böylelerini derneklerden uzaklaştırmak gerekir. Nitekim bu gibilerin ne biçim zararlar verdikleri, 12 Eylül’den önce somut olarak görülmüştür. Bunlar, illa bir faaliyet göstermek istiyorlarsa, Kafkas adını kullanmasınlar, içlerinde sakladıkları fikir ve ideolojilerine başka yerlerde ve derneklerde hizmet etsinler.
Kuzey Kafkasya davasını Türkiye’de canı gönülden destekleyen grupların başında “milliyetçi muhafazakar gruplar” gelir. Bunlarla daima kardeş ilişkiler içinde olmalıyız. Nitekim Çeçenistan’a yapılan yardımların büyük kısmı bu camiadan kaynaklanmıştır.
Keza Türk dünyası ve İslam dünyası da bizim tabii destekçilerimizdir. Davamızı bunların desteğiyle dünya kamuoyuna daha kolay ve daha etkili bir şekilde duyurabiliriz.
Muhaceretteki aydınlarımıza ve derneklerimize düşen görevlerden en önemlisi, buralarda yaşayan ildeşlerimize davanın önemini anlatmak ve gerektiğinde onları her türlü fedakarlığa hazır hale getirmektir. Böyle bir kamuoyu oluşursa, milli davamız büyük güç kazanacaktır.
ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN SAFHALARI
1) Mücadelenin ilk safhası, mevcut etnik cumhuriyetler arasında tesanüd sağlamak ve kendine dönüş sürecini başlatmaktır. Bunun için de yerel yönetimlerdeki gayrı milli yöneticilerin tasfiye edilerek halkın istediği yöneticilerin iş başına gelmeleri için kampanya başlatılacak ve başarı sağlanıncaya kadar mücadeleye devam edilecektir. Bu sağlandığı takdirde “halklar arasında birlik oluşturma” faaliyeti pek zor olmayacaktır. Bu bapta, “Çeçen kıyamı” harekete geçme sürecini zaten başlatmıştır ve Rusya’nın emellerini açıkça ortaya koymuştur.
Aynı konuda Abhazya ve Çeçenistan’da katedilen yol çok önemlidir. Her iki yöredeki fiili durumun boğulmaması için de Kafkas halkları, mevcut imkanlarını zorlayarak Abhazya ve Çeçenistan’a yardımcı olmalıdırlar. Zira açılan bu yolda diğerleri de yürüme imkanı bulacaklardır.
2) Mücadelenin ikinci safhası, göstermelik özerk cumhuriyetleri, gerçek anlamda “Egemen Cumhuriyet” statüsüne yükseltmektir.
1990-91’de ilan edilen “egemenlik statüsü” sözde kalmıştır. Bütün cumhuriyetler birlikte hareket ederek, “egemenlik statüsünü” kazanmaya mücadele etmelidirler. Hatta uzak özerk cumhuriyetlerle de (Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan vb. gibi) işbirliği, mücadele birliği yapılmalıdır.
“Egemen cumhuriyet” statüsü kazanama mücadelesinde aşırılıktan sakınılmalı ve barışçı yöntemlerle amaca ulaşılmalıdır.
3) Mücadelenin üçüncü safhasında, Rusya Federasyonu’nu teşkil eden federe cumhuriyetler arasında “eşitlik ilkesi” tartışmaya açılmalıdır. ABD federasyonunda, İsviçre federasyonunda ve Almanya federasyonunda, federe cumhuriyetler nasıl eşit haklara sahipseler, Rusya Federasyonu’nunda da öyle olmalıdır. Bütün federe cumhuriyetler merkezi organlarda gerçek anlamda temsil edilmeli ve Rusya’nın diğer cumhuriyetleri istediği gibi yönetmesi ve sömürmesi önlenmelidir.
4) Mücadelenin dördüncü safhası, Kuzey Kafkasya Konfederasyonu’nu gerçekleştirmektir.
1991 yılından beri çeşitli baskı ve engellemelere rağmen faaliyetlerini süredüren Kuzey Kafkasya Halkları Konfederasyonu Parlamentosu, bu oluşumun hayata geçirilmesini kolaylaştıracaktır. Sözü geçen örgütün birikimlerinden de yararlanılarak bütün hukuki, siyasi ve idari organlarıyla faaliyet gösterecek sağlam bir konfederasyonun oluşması, özgürlük mücadelesinin temel hedeflerindendir.
Egemen federe cumhuriyetler, iç işlerinde bağımsız olacaklar, dış işlerinde Kuzey Kafkasya Konfederasyonu tarafından temsil edileceklerdir.
Konfederasyonun idari, teşri ve kazai fonksiyonları ile diğer fonksiyonlarını tespit ve tanzim eden esas teşkilat yasası, egemen cumhuriyetlerce teşkil edilecek bir kurucu meclis tarafından hazırlanmalıdır.
Konfederasyon, nihai gaye değildir, sadece bir geçiş döneminin teşkilatıdır. Esas amaç, milli birliği fiilen sağlamak ve hayata geçirmektir. Yani, Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’dir.
5) Mücadelenin beşinci safhası, Kuzey Kafkasya Federasyonu / Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’nin tahakkukudur. Nihai hedef te budur. Federal devletin yapısı ve işlevi elbette Kuzey Kafkasya’daki şartlara uygun olacaktır. Lisan birliğinin oluşmadığı Kuzey Kafkasya için en güzel örnek İsviçre Federasyonu’dur.
Federasyon yönetiminin esaslarını belirlemek uzmanların işidir. Biz burada ayrıntılara inmeyeceğiz. En önemli sorun devletin resmi dilidir. Bu konuda fanatik yaklaşıma gerek yoktur. Geçici bir süre Rusça’dan yararlanılabilir. Nitekim eski İngiliz, Fransız sömürgeleri de böyle hareket etmişlerdir.
Mahalli dillerden hangisinin resmi dil olacağı hususunda da bölgecilikte ve aşırılıktan sakınmak gerekir.
Dünyanın hiç bir gelişmiş dili başlangıçta mükemmel olmamış, zamanla gelişerek milli dil haline gelmiştir. Dilin gelişerek milli dil haline gelmesinin temel şartlarından biri de, bağımsız devletin var olmadısır. Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti gerçekleştikten sonra, mevcut dillerden hangisi gelişme ve umumileşme istidadı gösterirse, zamanla o lisan devletin resmi dili olacaktır. Şimdiden bunun tartışılmasına gerek yoktur.
Bağımsız Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’ne ulaşılıncaya kadar izlenmesi gereken mücadele safhalarını şu sloganla özetlemek mümkündür:
“Özerk cumhuriyetlerden egemen cumhuriyetlere, egemen cumhuriyetlerden konfederasyona, konfederasyondan Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’ne.”
SONUÇ
Biz burada, Kuzey Kafkasya meselesinin temel stratejilerini ana hatlarıyla belirlemeye çalıştık.
Bundan sonrası, izlenecek programın detaylarının tespit edilmesidir. Bu da uzmanlara düşmektedir.
Yukarıdaki metinde ana başlıklar, hatta arabaşlıklar halinde verilen konulardan her biri, başlı başına inceleme ve araştırma gerektiren konulardır. Siyasi bilimler, sosyal bilimler, hukuk, ekonomi, teknoloji, güzel sanatlar, ilahiyat, sosyal antropoloji, linguistik, demografi, tarih, endüstri, tarım, idari bilimler (…) gibi alanlarda uzman olan aydınlarımız (muhacetette ve atayurdunda) emek vererek, göz nuru dökerek inceleme araştırma yapmalı ve kendi uzmanlık sahalarıyla ilgili bölümleri, birer yazılı metin haline getirmelidirler.
Bütün bu çalışmalar bir araya getirildiğinde, ana programın detayları da ortaya çıkacaktır.
Bundan sonraki aşamada, ana program ve detayları, medya, sohbetler, toplantılar ve konferanslar aracılığıyla toplumumuza tanıtılacak ve benimsetilecektir.
Ancak bu yöntemle birlik ve beraberlik sağlanabilir ve çalışmalarda verim sağlanabilir. Aksi takdirde, dağınıklık hüküm sürecek ve büyük emelimize gidilen yolda en kıymetli zamanlar heder olup gidecektir.
Yılmaz NEVRUZ
Birleşik Kafkasya Dergisi’nin 1995-96 yılı 5’inci sayısından iktibas edilmiştir.