Mirzabeyoğlu’nun Katilleri ETÖ, FETÖ ve Diğerleri
KUMANDAN MİRZABEYOĞLU’NUN KATİLLERİ;
ETÖ, FETÖ VE DİĞERLERİ.
2016 yılında bir konuşmasında böyle sesleniyordu cemaatine F. Gülen:
“Yarına çıkacağının teminatı yok. Bir beyin kanaması balyoz gibi tepene inebilir alır götürür. Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine kanser ilişir seni alıp götürür. Ansızın gelir çarpar”
Girizgâhımızı bu cümle ile yapmamızın sebebi ise Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Kartal Cezaevinden itibaren, şehadetine kadar sistematik bir şekilde maruz bırakıldığı (kendi isimlendirmesiyle) TELEGRAM – (Elektro Manyetik Saldırı) işkencesi.
Yaşadığımız çağın en korkunç projelerinden biri olan “Telegram/Zihin Kontrolü” yahut dünya genelinde bilinen adıyla Project MK – ULTRA’ya ve Salih Mirzabeyoğlu’nun şehid edilmesindeki rolüne kısaca bakalım.
Yeni Dünya Düzeni ve Zihin Kontrolü
Batıl “Yeni Dünya Düzeni” fikrinin sahibi ve aynı zamanda uygulayıcısı olan ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın yenilmesiyle birlikte Alman bilim insanlarına özel bir ilgi gösterdi, ileri gelen Nazi bilim insanları savaşın bitmesinin hemen ardından sorguya çekildiler. Sorgulamalar neticesinde, ABD hükümeti Almanya’nın beyin takımının gücünü kullanmak istedi. Adına “Paperclip Harekâtı” denilen bir operasyonla, tıp uzmanları, psikiyatrlar, elektronikçiler, roket teknolojisi geliştiricileri ve daha pek çok spesifik dalda başarılı 127 Alman bilim insanına ABD için çalışma teklifi götürüldü. Teklifin kabulünü müteakip, değişik operasyonlarla 30 yılı bulan bir sürede 1000 civarında Alman bilim insanı ABD için çalışmaya başladı.
Bunların içerisinde şifre uzmanları, parapsikologlar, postkognisyon medyumları, kimyagerler ve eczacılar da vardı.
Projeyi yürütenler bir taşla bir kaç kuş vurmayı hedeflediler.
ABD 32. başkanı Franklin Roosevelt, sadece başkana bağlı çalışacak, yeni savaş stratejileri geliştirecek ve dünya istihbarat bilgi ağını kontrol edecek çok özel bir birim üzerine çalışmalar yapıyordu. Onun projesini tamamlamak 1947 yılında Henry Truman’a nasip oldu ve “gerçeği bilmek bizi özgürleştirecektir” sloganıyla CIA yani “Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı” kuruldu.
“Office of Scientific Intelligence”, CIA kurulmasından sonra,bünyesinde oluşturulan en ilginç departmanlardan biriydi. Departman yaptığı çok özel çalışmalarla, insan davranış biçimlerini etki altına alabilme üzerinde yoğunlaşıyordu.
Yaklaşık 25 yıl boyunca aktif ama illegal bir şekilde devam edecek bu program dahilinde askerler, doktorlar, iş adamları ve sıradan vatandaşlar üzerinde karakter araştırmaları yapıldı. İnsan savunma duvarlarının sınırları ve yüksekliği ölçüldü, psikolojik direnişin nasıl ve hangi şartlar altında kırılabileceği test edildi. Bunun için çok çeşitli yöntemler kullanıldı.
Soğuk Savaş Yıllarına dönersek, 1950 ve 1960’larda ABD Hükümeti, Sovyet, Çin ve Kuzey Kore ajanları tarafından, Kore’de ABD savaş esirlerinin beyinlerinin yıkandığını, zihin kontrolüne tabi tutulduklarını öğrendi.
Buna karşılık,Merkezi Haber alma Teşkilatı (CIA) Direktörü Allen Dulles,1953 yılında uyuşturucuyla ve diğer psikolojik manipulatörlerle, insan davranışlarını kontrol etmek ve Sovyet bloğu düşmanlara karşı kullanılabilecek teknikler geliştirmeye yönelik gizli bir operasyon olan MK – ULTRA projesini onayladı.
Proje kapsamında,Telkin yolu ile zihin kontrolü, Hipnoz ile zihin kontrolü, Kimyasal ilaçlar ve uyuşturucu yoluyla zihin kontrolü, Sihir yolu ile zihin kontrolü, Manyetik dalgalarla zihin kontrolü yöntemleriyle insanları ve toplumları kontrol altına almak için çeşitli çalışmaların yapıldığı bilinen bir gerçek artık günümüz dünyasında.
Dünyanın önemli bilim insanlarından Doçent Doktor Oytun Erbaş 2015 yılında katıldığı Öteki Gündem isimli TV programında “İnsan Beynine nasıl müdahale edildiği ve nasıl sinyal gönderilip kontrol altına alındığıyla” alakalı olarak sorulan soruya, MK – ULTRA Projesiyle ilgili olarak şunları söylemekteydi:
“Beyin bilgisayar gibi çalışan bir cihaz, beyinde beyin hücreleri dediğimiz kabloya benzer yapılar ve bunlar elektrik akımıyla çalışıyorlar. Bu elektrik akımının aktarılmasını sağlayan kapasitörler var, bunlara sinaps deniyor. Bunların içinde kimyasal maddeler var. Birinci konumuz bir elektrik kablosu sistemi, ikinci konumuz kimyasal sistemi. Elektriğin olduğu her yerde bir manyetik alan var.
Beyni etkilemenin üç yolu var, bunlar:
1- Elektrik akımını değiştirmek.
2- Kimyasal miktarı ve kimyasal etkilerini değiştirmek.
3- Manyetik alanda değişim yapmak.
Beyin kontrolünü üretmek için üç yolumuz oluyor bu durumda birincisi elektrik aktivitesini değiştirmek, ikincisi kimyasal aktiviteyi, üçüncüsü de Manyetik alanda beyin aktivitesi değiştirilebilir.”
Aynı programda Profesör Dr. Selim Şeker 1974 yılında bir insana ses nakli yapıldığını ve bunun literatürde yazılı olduğunu ifade etti, ayrıca “Sessiz Ses” diye tabir edilen bir başka zihin kontrol tekniğinden bahsetti.
Kumandan Mirzabeyoğlu’nu cezaevi ziyaretlerimizde çok sık şahit olduğumuz bir durumdu ”Sessiz Ses” ile taciz edilmesi.
Haliç Kongre Merkezinde ise “Adalet Mutlak’a” konferansını dinlemeye gelen binlerce insan tanık oldu bu “Sessiz Ses” saldırısına.
Kartal Cezaevi ve Telegram
25 Ocak 2000 Tarihinde Salih Mirzabeyoğlu ve arkadaşlarını (sözde) mahkemeye çıkartmaya yönelik Metris Cezaevine yapılan “Noel Baba” operasyonu sonucu tutuklulardan Sancar Kartal şehid olmuş, onlarcası yaralanmış ve işkence görmüştü.
26 Ocak günü yoğun işkenceler gören Salih Mirzabeyoğlu ve arkadaşları İstanbul DGM’ye çıkartıldı ve brifingli yargı mensuplarından oluşan mahkeme heyeti tarafından, gördükleri işkencelerin izleri üzerilerinde olduğu halde sanki hiçbir şey olmamış gibi tutukluluklarının devamı kararı verilerek, Kartal Cezaevine hücrelere konulmak üzere gönderildiler.
Kartal Cezaevi Telegram İşkencesinin başladığı yer.
“Telegram” isimli eseri başta olmak üzere, müteakip eserlerinde Salih Mirzabeyoğlu, bu alışılmadık işkence türüne dair gerekli izahatları yapmakta ve bazı isimlerden bahsetmekte zaten ilgilisi için.
Bu isimlerden biri de İhsan Güven.
Telegramcıların bir nevi fikir babası ve güdücüsü olan, aynı zamanda “Dost Tarikatı olarak bilinen grubun da lideri Emekli Binbaşı İhsan Güven (Emre).
Emre’lik makamının ilk sahibi ve İhsan Güven’in Hocası İsmail Emre.
Harput’tan Adana’ya göç eden bir ailenin çocuğu olan İsmail Emre (ki burada “Emre” soyadı olmaktan ziyade tarikat içindeki makamı/konumu ifade eder.) ve yolu hakkında kendi ismini taşıyan web sitesinde şu ifadeler geçmektedir:
“Emre’nin dünya görüşü ve Kuran’daki tabiat-üstü olayları izah edişi tamamıyla aklın, mantığın ve müspet ilimlerin çerçevesi içindedir.
Emre’nin getirdiği tasavvuf, 20. asrın bütün maddi terakkileriyle el ele vermiş dinamik bir tefekkür sistemidir.”
Bu sözlerin neye tekabül ettiğini, kendini “Allah olarak gören” vekili, İhsan Güven ve çevresinde görmek mümkün.
Binbaşı İhsan Güven, Telegram işkencesinin faillerinden biri olmak dışında başka vasfı olmayan ancak bağlılarının gözünde “yaratıcı” sıfatı taşıyan bir zavallı.
Salih Mirzabeyoğlu’nun ve bazı İbda bağlılarının müebbet hapis almalarındaki rolü ile de önemli bir isim.
İhsan Güven’in kendi tarikatındaki iç çekişmelere kurban gittiğini, öldürüldüğü dönem basında yer alan tartışmalardan hatırlıyoruz.
Aynı dönem de, o yıllar çok meşhur olan bazı Yahoo gruplarında ismi parlayan biri vardı Ümit Sayın. Bugünkü adıyla makamıyla İhsan Güven’in yerini alan“Ümit Emre”.
ETÖ ile bağlantılı olan, FETÖ ile dirsek temasında olan ve her iki kesiminde iplerini ellerinde tuttuğuna inandığımız Gladyo/Derin Nato yapılanması.
Salih Mirzabeyoğlu’na bir yandan Telegram işkencesi yapılmasını sağlarken, diğer yandan da İbda bağlılarının mahkum edilmesi/itibarsızlaştırılması için her türlü gücü kullanan parya topluluk.
O dönemden özellikle ATV grubundan Ayşenur Arslan, Ali Kırca ve Ümit Sayın birlikteliğini unutmamak lazım.
Ümit Sayın, o dönemlerde basına yansıyan bilgisayar kayıtlarında çıkan verilere göre her dalda oynayan, iman,inanç, ahlak adına ne varsa yok etmeye meyilli biri. Bir yanda porno dergiler, diğer yanda Kemalist yayınlar, öte yanda milliyetçi ve muhafazakar yayınlar, yüzlerce sahte imza ile yayınlanmış makale.
“Kirli tezgah” adıyla açılan web sitesinde tüm kirli ilişkileri ortaya dökülmüştü.
Kimin eli kimin cebinde belli değil. Belli olan ise yok etmek istedikleri isimler ve yapılar.
EMS – Elektro Manyetik Saldırı.
Bu Ümit Sayın’ın dahil olduğu bir kısım mahfillerin gündeme getirdiği ve kurban olarak seçilen Salih Mirzabeyoğlu ile tüm kamuoyunun duyduğu bir işkence türü.
En başa dönersek, bugün MK – ULTRA projesinin doğduğu topraklarda yaşayan ve tehditlerini sürdüren F. Gülen “Yarına çıkacağının teminatı yok. Bir beyin kanaması balyoz gibi tepene inebilir alır götürür. Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine kanser ilişir seni alıp götürür. Ansızın gelir çarpar” sözüyle Kumandan’ı şehadete götüren sürecin müsebbibinin kimler olduğunu da söylemektedir aynı zamanda.
ETÖ – FETÖ VE DİĞERLERİ
Ergenekon Davası’na ait gerekçeli karar incelendiğinde görülecek ki, neredeyse her sanığa, Elektro Manyetik saldırılar ve Zihin kontrol yöntemlerine dair sorulmuş onlarca soru bulunmakta.
Direkt alakası olmamakla birlikte bu tarz soruların sorulmuş olması, ABD’nin Alman bilim adamlarını sorgulama şekillerini akılları getiriyor.
Bu soruların sorulabiliyor olması, böyle bir teknolojinin varlığını doğrularken bu teknolojisinin aynı zamanda bazı resmi kurumlardaki varlığına işaret ediyor.
Biz soralım o zaman, bu teknolojik silah ve bilgi hangi kurumlarda mevcut?
Bu teknoloji ve bilgiyi kimler hangi sıfatla kullanabiliyor?
Hangi klikler de bu yönde çalışma yapan ekipler var?
Bu bir devlet projesi mi, yoksa belirsiz bazı mahfillerin güç gösterisi mi?
Bilinen bir şey var ki, bu ve buna benzer teknoloji yıllardır ülkemiz de mevcut,
Nato üyesi her ülkede olduğu gibi, bizde de bazı kurumlarda ve Nato üslerinde mevcut. Görünen o ki, Nato üsleri dışında, Nato bağlantılı yapılarda ve bazı kurumlarda da cihaz bazında olmasa da, teknik bilgi vs anlamında yetişmiş kadrolar mevcut.
Bizi ilgilendiren kısım bu teknolojinin genel olarak halka ve şahıslara dönük kullanımı.
İlk emri kim verdi, kim devam ettiriyor ve kim bu faaliyetlerin bitmesini istemiyor?
EMS’nin lokal olarak suçlu sorgulamalarında, kimyasal yöntemler denenerek kullanıldığını çeşitli akademik araştırmalardan biliyoruz.
Bir zihin kontrol yöntemi olarak EMS’ye uğrayan Salih Mirzabeyoğlu gibi toplum içinde yüzlerce insana rastlamak mümkün ülkemizde.
Zihin Kontrolü – Telegram ile ilgili ret psikolojisiyle hareket eden kesimlerin elindeki en büyük argüman bu saldırıya maruz kalanların durumunun Psikiyatrik vakalarla benzerlik göstermesidir.
Daha açıklayıcı olması bakımından hipnoz ile kıyaslayarak açıklamak mümkün Elektro Manyetik Saldırıları.
Herkesin hipnoz direnci farklı olduğu gibi, Elektromanyetik Salınıma/Saldırıya da direnci ve hassasiyeti farklı.
Salih Mirzabeyoğlu’nun bünyesinin Elektro Manyetik Salınıma hassasiyeti ise çocukluğundan beri bilinmekte olan bir husus.
Kendisi Bolu Cezaevinde yapmış olduğumuz ziyaretlerde bunu teyid etmişti.
Zihin Kontrolü projesine dönersek, 1950’lerden beri projeye dair alınmış 1000 civarında patentin alınmış olduğunu görürüz.
Örnek olması açısından bazı patentleri buradan okumak mümkün.
https://yadi.sk/i/xHO03MJI3Wdp8o
Bu şu demek değil, bu teknolojiye sahip olanlar, bütün patentleri alınmış şeylere hakim, ve hepsini kullanabilme becerisine sahip.
İhtiyaca göre şekillenen bir durum var burada.
Teknolojik yapı ve birikim olarak üniformalılar, sivillerden hep bir adım öndeydi. Sivil yapılara kapıların açılmasıyla “istediklerinin verilmesiyle” nereye el atması gerektiğini bilenler, yetişmiş kadrolarıyla istediklerini çok kısa bir sürede elde etmişlerdir.
Kartal Cezaevi’nde başlayan Telegram işkencesinde, süreç içinde askeri ve sivil bir çok aktörün yer aldığını düşünüyoruz.
Cihazın/Teknolojinin farklı kurbanlar üzerinde denenmesinin ve başarıya ulaşabiliyor olmasının getirdiği iştah ve aç gözlülük, farklı kesimlerde teknolojiye sahip olma hırsını güçlendirmiştir.
Yaşadığımız günler bir çok kesimi işaret eder mahiyette. Özellikle darbe girişimi sonrası bazı kurumlarda kümelenmeye çalışan yapıların çok da masum olmadığını düşündürüyor bizlere.
Bizi ilgilendiren bir husus da şurası, dün “ne istediniz de vermedik” sözünün işaret ettiği şeylerin bugün yine aynı şekilde verilip verilmediği.
Ayrı bir bahis konusu olarak, istenilen her şeyi veren de, her kapıyı açan da, neyi verdiğini ve ne istendiğini bilmeyen de suçlu bu süreçte.
Her istenilen verildikten sonra ülkede yaşanan Askeri ve Sivil değişimlerin sonucu, Zihin Kontrol faaliyetleri daha yaygın bir kullanım alanı bulmuştur.
Geçmişte umumiyetle Sol Örgütler üzerinde “kimyasal maddelerle” uygulanan bu yöntem, bilgi ve teknolojinin kullanımına vakıf olundukça Kemalist/ FETÖ’cü/Dinsiz hüviyette görünen bir kısım yapılar eliyle, kendilerine kurbanlar bulmaya başladı.
İsmail Ağa cinayetlerin de “Electromagnetic Mind Control” tekniklerinin uygulanmış olması ve katillerin bu yönlendirme ile geriye dönük bir iz bırakmadan bu cinayetleri işlemiş olmaları ihtimal dahilindedir. Suçluların bulunmak istenilmemesi de bu tezimizi destekler mahiyette görünmektedir.
Bu tarz saldırılardan korunmak ve Kumandan’ın yaşadığı sıkıntıları en aza indirebilmek için görüştüğümüz firma sahibinden referans istediğimiz de vermiş olduğu isimler ve kurumlar bize işin müsebbiplerini bir kez daha göstermiştir.
Hem devletin bekası, hem de ülke insanının geleceği açısından, devlet Ezoterik yapılanmalara, Ümit Sayın- ETÖ/FETÖ ilişkilerine, eski Askeri istihbarat birimi yöneticilerine ve çalışanlarına, 15 Temmuz sonrası el konulan şirket binalarında kullanılan koruyucu malzemelere, bu tarz malzemeleri ithal edenlere, özellikle Ali Fuat Yılmazer gibi sivil istihbarat birimlerinde çalışanlara, Savunma Sanayi kapsamındaki şirketlere, devletin kayıp cihazlarının ve araçlarının sayısına, bu araçların ne amaçla kullanıldığına, Amerikancı/Natocu kalıntı isimlere, hususen de sivil/asker birlikteliğinin olduğu kurumlara bir başka gözle bakmak zorundadır.
Tüm bu süreçler boyunca bir kısım ETÖ/FETÖ/NATO uzantıları bu teknolojiyi kullanma değiştirme ve geliştirme becerisini kazanmış durumdadır. Her türlü teknik ve maddi imkana sahip sahip olan bu yapılar ciddi tehlike arzetmektedir ülke için.
Katil Kim?
Bolu’da cezaevi hücresinde yaşadıklarını anlatırken ve gardiyanlardan bazılarını işaret ederken, hep katillerini işaret etmişti Kumandan Mirzabeyoğlu.
Bugünler de yaşanan FETÖ’nün gardiyanları meselesine bakmak lazım.
Telegram işkencesini yöneten de, sürdüren de, yok sayıp gizleyen de Cezaevinden sorumlu bulunan kimi Askeri/Sivil ETÖ/FETÖ ve diğerlerinin uzantılarından başkaları değil.
Kumandan Mirzabeyoğlu “Telegram bana keşif kapılarını açtı demişti” ziyaretlerimizin birinde ve eklemişti “Beni bu işkenceden kurtaran ve onlar karşısında direnmemi sağlayan tek şey, Şeriat ahkâmına sımsıkı perçinli olmam, inanmış olmamdır”
Kumandan’a açılan kapılardan payımıza düşen şey, tek merkeze doğru katilleri işaret etmek olmalı.
Tek tek isimler çevre ilişkilerini, bir merkeze bağladıkça anlam kazanır yoksa malumatlar için de kaybolup gideriz.
Kartal Cezaevinde başlayan, Bolu Cezaevinde tüm şiddetiyle devam eden Şeytani bir proje olan MK – ULTRA (Telegram) işkencesi Kumandan’ın tahliye olduktan sonra Yalova’da evinin bahçesinde şehid edilmesiyle son buldu.
Katillerin bugüne kadar (1 Yıl geçmesine rağmen) deşifre edil(e)memesinin tek sebebi, mevcut iktidarın durumu önemsememesi ve diğerleri diye tabir ettiğimiz bazı uzantıların bilinçli bir şekilde cinayetin üzerini örtmesidir.
Adeta “Duyarsızlık Abidesi” kesilen, devletin tüm ilgili kurum ve kuruluşları, Telegram işkencesi başladığı günden bu yana defalarca bilgilendirilmiştir.
Herkesin elinde yeterince bilgi,belge,isim bulunmaktadır.
MK – ULTRA projesinin hangi kurum tarafında yürütüldüğü de dahil bu bilgiye.
“Teknik istihbarat birimi”ne sahip tüm kurumlar Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şehadetinden sorumludur.
Sorumlular ortaya çıkartılıp yargılanana kadar herkes temsil ettiği makam nisbetinde bu işe ortaktır.
Üç maymunu oynayanlara söylenecek tek söz, meşhur hikâye de olduğu gibi
“KRAL ÇIPLAK” olacaktır.
Umman Şahiner
[…] yazı içeriği itibariyle faydalı olması sebebiyle ebedbizimdir.com adresinden olduğu gibi iktibas edilmiştir. Yazının orijinalinde olmayan vurgular (italik ve […]