Çin-Rus Emperyalizmi ve Komünist Zulüm
Çin-Rus Emperyalizmi ve Komünistlerin Zulüm Metodları
Pek muhterem Türkiyeli soydaşlarım.
Hepimizin müşterek ana yurdu olan Türkistan’daki gayrı insani ve gayrı kabili tahammül o korkunç komünist mezaliminden kaçarak İran, Afganistan, Hindistan, Pakistan, Suudi Arabistan’a iltica etmiş olan vatansız, himayesiz, sefil, perişan ve mağdur yüzbinlerce Türkistanlı muhacirlerle, Türkiye’ye yerleşen binlerce Türkistanlı kardeşleriniz adına sizleri sevgi, hürmet ve muhabbetle selamlarım.
Komünizmin ne kadar korkunç ve ne kadar büyük bir tehlike ve ne kadar müthiş bir afet olduğunu bizzat görmüş ve yaşamış bir kardeşiniz sıfatiyle sizlere hitap ediyorum.
Komünizmin içyüzünü ve onun başlıca vasıflarını size burada açıklamayı ve bugün esaretinde inlettiği Türkistanlı kardeşlerinizin feci durumlarını, birkaç kelime ile tebarüz ettirmeyi milli bir borç telakki ederim.
Aziz kardeşlerim.
1) Kendisini hakkın, hürriyetin ve adaletin çetin müdafii, esir milletlerin ve fakirlerin hamisi olarak tanıtmak gayretinde olan Kızıl Çin ve Sovyet Rusya komünizminin esas gayesi, tek kelime ile aziz Türkiyemiz dahil olmak üzere bütün dünyaya hakim olmaktır.
2) Komünistlerin, esir milletlerin hürriyet ve istiklallerine şiddetle taraftar gözükmeleri, tarihin kaydettiği en büyük yalanlardan biridir.
3) Komünistler, hak yerine haksızlık, hürriyet, adalet ve insaniyet yerine bu mukaddes mefhumların tamamen aksini yaparlar.
4) Ta başlangıcından bugüne kadar devam eden komünist siyasetinin tarihi seyri, esaretinde tuttuğu milletlerin milli benliğini, dinlerini, medeni ve insani umdelerini tamamen yok etmek şeklinde kendini göstermiştir. Bunun tatbikatını ve doğurduğu elim neticelerini biz Türkistanlılar, memleketimizde her sahada acı bir şekilde gördük.
5) Komünistlerin, ağızlarından hiç düşürmedikleri “sulh” kelimesi, fiiliyatta bizim anladığımız manada sulh deildir. Onların “sulh dedikleri şey,hakikatte ise ise mücadele etmek ve müesses nizam ve huzuru bozmak ve durgun suyu bulandırmak demektir.
6) Komünistlerin, ağızlarından hiç eksik etmedikleri diğer bir husus da “her türlü istila ve sömürgeciliğe karşı oldukları” iddiasıdır. Hakikatte ise esas maksatları, komşu milletleri ve istiklallerine henüz kavuşmuş olan müstakil milletleri, kendi boyunduruğu altına almak ve sömürmektir.
7) Komünizm öyle bir zehirdir ki bir damlası, bütün bir denizi zehirlemeye kafi gelir. Komünistler, batılıları sömürgecilikle ihtam etmesine ve batılıları sömürgelerini terk etmeye davet etmelerine rağmen, Türkistan, İdil-Ural, Azerbaycan, Şimali Kafkasya, Tibet, İç Moğolistan vesaire gibi kendi müstemlekelerini terk etmeyi katiyyen istememekte ve böyle bir şeyi hayallerinden bile geçirmemektedirler. Milletlerin yakın tarihi göstermiştir ki komünistler, iktidara seçimle değil, daima şiddet ve zor kullanarak gelmişler fakat bir defa iktidarı ellerine geçirince de bir daha bırakmak istememişlerdir.
8) Komünistlerin beynelmilel siyaset alanında ortaya attıkları “sulh içinde beraber yaşama” prensibi, hakikatte ise yalnız ve yalnız komünistlerin yaşaması, ajanlariyle uşaklarının beraber yaşaması demektir.
9) Kızıl Çin ile Sovyet Rusya’nın, Doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistan, Mançurya, Batı Türkistan, İdil-Ural, Kırım, Şimali Kafkasya ve Azerbaycan gibi sömürgelerinde aradıkları ve elde etmek istedikleri şey şunlardır:
a- Rus ve Çin emperyalizminin hunhar emellerine kayıtsız ve şartsız itaat ve hizmet edecek kuklalar bulmak ve yaratmak.
b- Mütecaviz Rus ve Çin askeri gücünün kuvvetlenmesi ve beslenmesi için lüzumlu her çeşit yeraltı ve yerüstü servet kaynaklarını ve iktisadi kıymetleri ele geçirmek.
c- Gayrı insani en ağır şartlar altında kendisine verilen her türlü işi ses çıkartmadan, hiçbir itirazda bulunmadan, tıpkı bir robot gibi günde 18 saat fasılasız çalışan köle işçiler yaratmaktır.
10) Komünistler, kendi menfur emellerine ve sert icraatına karşı en büyük engel ve tehlike telakki ettikleri dine karşı 3 cepheli bir siyaset takip etmektedirler. Şöyle ki:
a- Dini, son derece zabt ve rabt altına almak ve sıkı bir kontrol altında tutmak.
b- Dünyayı aldatmak için dini kendi siyasetlerine alet olarak kullanmak.
c- Esasta ise dini, kökünden yok etmektir.
Bunlardan başka şunu da ehemmiyetle tebarüz ettireyim ki: Bugün başta Doğu Türkistan ve Batı Türkistan olmak üzere Çin-Rus esaretindeki memleketlerde en az rastlanan veya hiç rastlanmayan iki şey vardır. Bunlar:
İnsanoğlu için en mukaddes ve en kıymetli bir varlık olan her türlü şekil hürriyet. İkincisi ise, insanoğlunun yaşaması ve kendi varlığını devam ettirebilmesi için lüzumlu gıda ve giyim maddeleri.
Gene şuna ehemmiyetle işaret edeyim ki:
Çin-Rus esaretine düşmek bedbahtlığına uğrayan zavalallı milletlerin, müstevli hükümete her şeyi vermesi, çok çalışması, buna mukabil pek az şeyi istemesi şarttır. Binaenaleyh, komünist istilasına uğramak felaketine düçar olan milletler için başlıca iki çıkar yol vardır.
a- Hürriyet ve istiklalinden, maddi ve manevi ve milli bütün varlıklarından katiyyen vazgeçmek suretile ya tamamen komünistlere inkiyad ve teslim olmak ve onların bütün arzu ve emirlerini kayıtsız ve şartsız harfiyen yerine getirmek.
b- Veya tamamen yok olmayı göze almaktan ibarettir.
Şimdi sizlere Çin-Rus komünistlerinin bu gayelerine ulaşmak için uyguladıkları caniyane ve hainane usul ve metodlarından kısaca bahsedeyim. Bu usul ve metodlar şunlardır.
1- Katliamlar.
2- Kitle halinde, umumi tevkifler ve hapisler.
3- Çeşitli zulüm ve işkenceler.
4- Her türlü şiddet ve terörler.
5- Gayrı insani toplama kamplarına, Sibiya’ya, Taklamakan Çölü’ne sürgünler.
6- Umumi tehcirler.
7- Sun’i açlık yaratmalar.
8- Her türlü vasıtadan faydalanan, her çeşit yalan propagandalar.
9- Kabileden millet yaratmak, lehçeden dil ihdas etmek ve birbirinin arasına nifak sokmak suretile esaretindeki milletleri parçalamak; babayı evlada, evladı babaya, kadını kocaya, kocayı kadına karşı ajan olarak kullanmak.
10- Esaretindeki milletlerin dinini, dilini, milli örf ve adetlerini, çeşitli vasıtlarla unutturmak suretile assimile ve imha etmek.
Bugün, bütün dünya Türklerinin anayurdu olan Büyük Türkistan’ın doğu kısmını teşkil eden Doğu Türkistan’da kızıl Çin; Batı Türkistan’da ve diğer Türk ülkelerinde de Sovyet Rusya, işaret ettiğim bu gayelerine ulaşabilmek için, arz ettiğim bu usul metodları, 60 milyon Türk’ün üzerinde kemal-i şiddetle tatbik etmiş ve etmektedirler. Bu husuta sizlere, binlerce delil ve misaller gösterebilirim. Fakat burada bana tahsis edilen vaktin pek kısalığı dolayısıyle, sizlere yalnız Kızıl Çin mezalimi hakkında ancak birkaç misal zikretmekle iktifa edeceğim. Kızıl Çin, istila ettiği 1949’da Doğu Türkistan’da:
1- Halk düşmanı, inkılap aleyhtarı, Pan-Türkist, Pan-İslamist, aşırı milliyetçi, Amerika muhibbi, gerici, toprak ağası gibi çeşitli ithamlarla Doğu Türkistan’ı işgalinden beri geçen 16 sene zarfında başta dini, siyasi, milli liderler, ihtilal öncüleri, milliyetçi, Türkçü ve vatanperverler olmak üzere 300.000 insanı tevkif etti.
2- Masum kimselere, işlemedikleri uydurma suçları zorla ve kerhen ikrar ettirmek için şu işkenceleri tatbik etti:
a- Tırnaklarının arasına çivi sokmak.
b- Vücutlarına kızgın yağ dökmek.
c- Müttehimlerin derisini yüzmek.
ç- Günlerce aç ve uykusuz, ayaküstü tutmak.
d- Kış günleri çırılçıplak ıslak çuvallara sokup, ağaç dallarına asmak.
e- Buz tutmuş tahta dolaplara çırılçıplak sokmak.
f- Burnuna acı kırmızı biber üflemek.
g- Tel kamçılarla müttehimleri döğüp, kan revan içinde bırakmak.
Kızıl Çin, bu 300.000 Müslüman Türk’ten, arz ettiğim bu işkence usulleriyle bidayeten hazırladığı ve kerhen ikrar ettirdiği 160.000 suçluya(!) sözde halk mahkemeleri huzurunda ve zorla toplattırılan halk yığınlarının gözü önünde yapılan, fakat hakikatte ise bir komedyadan başka birşey olmayan, güya açık halk mahkemelerinde suçlarını tekrar ikrar ettirdikten sonra, bu mahkemeler vasıtasile idama mahkum ettirdi. Günahları öz vatanlarını sevmekten, onun hak ve hürriyetini istemekten, başka bir arzuları olmayan bu 160.000 masum yurttaşımıza, yakınlarının sessiz ve ıslak gözyaşları önünde verilen ölüm cezalarının infazı hususunda kızıl makamların uyguladıkları infaz sistemi şöyledir:
1- Başa aşağı ağaçlara asarak öldürmek.
2- Hamile kadınları sırt üstü yatırarak bizzat kocalarına veya başka birisine karnını çiğnetmek suretile öldürmek.
3- Ağzı kapalı çuvallara sokarak nehirlere atmak suretile öldürmek.
4- Mezarlarını bizzat kendilerine kazdırdıktan sonra, diğer bir masuma dipdiri gömdürmek suretile öldürmek.
5- Mahkumların vücutlarının muhtelif yerlerine çivi çakmak suretile öldürmek.
6- Atların kuyruklarına bağlayarak sürükleyip öldürmek.
7- Mahkumların ayaklarını bağlayarak, ters istikamette iki hayvana çektirmek suretile vücudunu parçalayarak öldürmek.
8- Sönmemiş kireç kuyularına atmak suretile öldürmek.
Bugün, esir Türk dünyasının yegane istinadgahı ve son kalesi, orta doğu ile hür dünyanın muvazene unsuru bulunan aziz Türkiye’mizin, biz Çin-Rus esiri Türklerin uğradıkları komünizm felaketi ve musibetinden masun kalmasını, canı gönülden temenni ederim. Çünkü Türkiye, yalnız Türkiyelilerin değildir. Türkiye, bütün dünya Türklerinin ümitle baktığı bir vatandır. Bu vatanın selameti bütün Türklerin, bütün İslam aleminin ve hatta bütün dünyanın selameti demektir. Bu mukaddes vatanı, bizim uğradığımız feci akıbete düşürmek isteyen bedbahtları, bu vatanı sosyalizm kisvesi altında komünist peyki haline getirmeye uğraşanları, nefretle uyarmak isteriz. Artık gafletlerinden uyansınlar. Bu gibi menfur teşebbüslerde bulunan gafil ve bedbahtların şeni teşebbüslerine süratle ve şiddetle mani olmasını, sayın hükümetten ehemmiyetle ve ısrarla talep ve rica ederiz. Zira tarihi hadiseler göstermiştir ki, Çin ve Rus, Türk’ün milli ve ezeli düşmanıdır. Bu düşmanlar, her fırsatta Türk’ü ezmeyi ve imha etmeyi kendilerine milli bir gaye edinmişlerdir.
Biz Türkler, bütün gücümüzle komünizmi ezmeliyiz ve memleketimize sokmamalıyız. Çünkü bugün komünizm denilen menfur rejim, artık bir ideoloji olmaktan ve bazı gafillerin iddia ettikleri gibi, “geri kalan” Türkiye’yi “ileri” götürecek çıkar yol olmaktan çıkmış ve Türklerin milli düşmanlarının sadece istila ve imha vasıtası haline gelmiştir.
Allah, ikinci vatanımız olan aziz Türkiye’mize refah, saadet, huzur ve sükun, birlik ve beraberlik versin.
Muhterem kardeşlerim.
Sözlerime burada son verirken, Allah ve Resul hürmetine, İslamiyet’i koruyarak ve yayarak, bu dini beynelmilel ve alemşümul bir din haline getiren Sultak Satuk Buğra Han Gazi, Mahmud Gaznevi, Babürşah gibi İslam fatihleri hürmetine, dünyaya ilim ve irfan ışığı tutarak medeniyete ve İslamiyet’e büyük hizmetlerde bulunan, başta İmam-ı Buhari, Zemahşeri, Tirmizi, Serehsi gibi büyük din alimleri hürmetine, aslında Türkistan’dan gelerek siz Türkiyeli kardeşlerimize bu güzel vatanı kazandıran Tuğrul Bey, Alp Arslan ve Ertuğrul Gazi gibi fatihlerin hürmetine, siz kardeşlerimizden ricamız şudur ki:
Damarlarında sizinle aynı asil kanı taşıyan, aynı dili konuşan, aynı dine salik, Çin ve Rus esiri 60 milyon esir ve bahtsız soydaşlarınızı unutmayınız. Onları, kendi acı mukadderatile bu kadar başbaşa bırakmayınız. Dünyada hayvanları koruyan müteaddit cemiyetler olduğu halde, bu kadar şanlı ve şerefli bir tarihe sahip olan biz Türkistanlıların hakkını koruyan, hukukunu müdafaa eden hiçbir zümre ve hiçbir kimse yoktur. Dünyadaki diğer esir milletlerin ırkdaşları, dindaşları ve komşuları ve hatta Kızıl Çin ve Sovyet Rusya b,ile onların kurtuluş davalarına manen ve maddeten büyük yardımlarda bulundukları halde biz Türkistalılar ve diğer sovyet esiri Müslümanlar, maalesef şimdiye kadar ne ırkdaşlarımızdan, ne dindaşlarımızdan ve ne de dostumuz olması gereken Amerika’dan en ufak bir yardım ve müzaheret görmedik ve görmemekteyiz.
Keza Doğu Türkistan gibi aynı Kızıl Çin’in bir müstemlekesi olan Tibet’tin milli davası, müslim ve gayrı müslim bazı devletler tarafından 1959, 1960 ve 1965 senelerinde Birleşmiş Milletler’e intikal ettirildiği halde, bizim Doğu Türkistan’ın milli davasının da bu beynelmilel teşekküle aksettirilmesi için 16 seneden beri binbir mahrumiyetlere katlanarak yılmadan sarf ettiğimiz bunca gayretlerimize rağmen, koca hür dünyada maalesef iki devlet ortaya çıkıp bize yardım elini uzatmadı.
Şunu da ehemmiyetle hatırlatayım ki biz Doğu Türkistanlıların ve diğer esir Müslümanların Türkiye’den istediğimiz şey, Kızıl Çin ile Sovyet Rusya’ya karşı harp ilan edilmesi ve yurdumuzun bu müstevlilerden kurtarılması değildir.
Esasen bunun mümkün olmadığını biz de pek ala biliyoruz. Hatta biz Türkistanlılar, Türkiye hükümetinin yapamayacağı ve onu müşkül duruma sokacak bir talepte bulunmayı ve bizden dolayı Türkiye’nin durumunun sarsılmasını, milli menfaatlerinin tehlikeye düşmesini katiyyen istemeyiz. Çünkü Türk dünyasının yegane hür parçası olan aziz Türkiye’mizin selametini, devam ve bekasını biz de elebette isteriz. Türkiye’den ve siz kardeşlerimizden istediğimiz şey sadece unutulan Türkistan’ın ve diğer esir Türk ülkelerinin tanıtılması, milli dava ve meselelerimizin dünyaya yayılması ve tıpkı Cezayir, Keşmir, Filistin, Tibet ve Macaristan davaları gibi herkesçe bilinen ve desteklenen bir dava haline getirilmesi için sarf etmekte olduğumuz faaliyetimize ve yapacağımız çeşitli propaganda ve neşriyatımızı manen ve maddeten desteklemesinden ibarettir.
Bundan başka rica ettiğimiz bir husus da, Türk yayın ve basınının dahi bizim milli dava ve meselelerimizi desteklemesini ve en azı, bizi sömüren ve imha etmek isteyen kızıl emperyalistlere karşı umumi bir kin adavet duyulmasının sağlanmasını istemekten ibarettir.
gene tekrarlayayım ki bizi bu derece yalnız bırakmayınız. Bize müzahir olunuz. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlayarak huzurunuzdan ayrılıyorum.
İsa Yusuf ALPTEKİN – Sabık Doğu Türkistan Devleti Genel Sekreteri
Birleşik Kafkasya Dergisi, 1966, sayı 7, s.12