Ahmet Avar’la Bir Mülakat
Ahmet Avar Beğ, (1917-1921) Kuzey Kafkasya İstiklal mücadelelerinde bizzat bulunmuş ve bu kutsal mücahedenin başından sonuna kadar içinde yaşamış ve bu uğurda “gazilik” mertebesine ermiş bir büyüğümüzdür.Büyükada’daki mütevazı ikametgahında kendileri ile mülakat yapmak üzere geldiğimi söylediğim zaman büyük sevinç duydular ve dileğimi memnunlukla yerine getirdiler. Bir iki hoşbeşten sonra suallerime başlıyorum:
S- 1917 Rus ihtilaline tekaddüm eden sıralarda, Kuzey Kafkasyalılar arasında “müstakbel kurtuluş için” çalışmalar yapılıyor muydu ve halkın halet-i ruhiyesi ne merkezdeydi?
C- 1917 Rus ihtilalinden önce Kuzey Kafkasya halk efkarında “mutlak bağımsızlık fikri” şuurlu bir şekilde yer etmiş durumdaydı. Milletimiz, 1864’te bilfiil Rus hakimiyetine girmek mecburiyetinde kalmasına rağmen “kurtuluş” ümidini hiç bir zaman kaybetmemişti. Bunu, şuna benzetebiliriz: Şiddetle yanan bir kor üzerine bir miktar kül serpilmiş ve zahiren koru örtmüş. İşte Kuzey Kafkasya’da “bağımsızlık ülküsü” bunun gibi üzeri küllenmiş ve indifaya hazır ve için için kaynayan bir volkan durumundaydı.
Diğer taraftan, görünüşte gayrı siyasi gayelerle kurulan birtakım cemiyetler içerisinde de pasif olarak istiklal çalışmaları yapılıyordu. Mesela bunlardan, babamın da mensubu bulunduğu ve Şamilkala’da faaliyet gösteren İslam Yardım Cemiyeti ve buna mümasil cemiyetleri zikredebiliriz.
Bu arada, çok önemli saydığım bir hususu arz etmek isterim: O devirde, İmam Şamil’le çağdaş olan ve O’nun gazavatlarına iştirak eden ihtiyarlarımız vardı. Bunların hatıralarını dinlemek, yeni neslin en büyük zevkiydi. Ve bu aksakallıların anlattıkları, genç dimağlarda derin izler bırakıyor; maziye ve milli mefahire had derecede bir muhabbet ve hasret hissini husule getiriyordu. Böylelikle, pasif olarak bu ihtiyar meclisleri, milleti “kurtuluş mücadelesine” hazırlayıcı bir ekol vazifesi görüyordu.
Öte yandan Zelimhan, Haskıl, İlyas gibi “abreklerin” faaliyetleri, bilhassa gençlik üzerinde büyük tesir icra ediyor ve Rus düşmanlığını körüklüyordu. Bunlar, halk kahramanları olarak sonsuz saygı ve sevgi görüyorlardı.
Bir de şu önemli noktayı belirtmeden geçemeyeceğim: Rus mekteplerinde okuyarak kültürleri artan ve görüş ufukları genişleyen münevverlerimiz de her fırsatta “halk oyunu” hürriyetçi ve istiklalci fikirlerle besliyorlardı. Mesela, bunlardan İmam Şamil’in oğlu Muhammed Şafi’nin kızı nefiset hanımla evli bulunan mühandis Mohaç Bey, özellikle gençleri evine davet eder ve onlarla gece yarılarına kadar sohbetler, münakaşalar ederek milliyetperverlik duygularını takviye ederdi. Şahsen ben, bu toplantılardan büyük feyz alıyordum. Mohaç Bey’in toplantıları o derece etkili olmuştu ki buraya devam eden gençlerin hemen hepsi (bugün hayatta kalanlar var mıdır yok mudur bilmiyorum ama) fiysebiylillah istiklal mücadelelerimiz sırasında hayatlarını ortaya koyarak vatanımız ve hürriyetimiz için kahramanca savaştılar ve bu uğurda canlarını seve seve verdiler..
Bütün bu ahval ve şerait içerisinde, Kuzey Kafkasya’da “müstakbel kurtuluş” için, kemalli ve şuurlu bir fikir ve mefkure birliği husule gelmişti.
(Avar Beğ bu sözleri söylerken, gözlerinden boşanan iki sıra yaşı, titreyen ellerinin tersiyle silmeye çalışıyordu. kendisini daha fazla içlendirmek ve yormak istemiyordum, hemen ikinci sualimi sordum…)
S- Çarlık rejiminin yıkılışı, Kuzey Kafkasya halk efkarında nasıl karşılanmıştı?
C- Bu mühim olay, önce Çar’ın tahtından feragat ettiği şeklinde şayi olmuştu. Çok geçmeden de Çarlığın ilga edilerek, bunun yerine Kerenski hükümetinin kaim olduğu ve “plebisit” yapılacağı ilan edildi. Bu sırada, Temirhanşura’da idim. Hemen şunu arz edeyim ki, millet sanki rüya görmüş gibi bir duygu içindeydi ve tam bir gerçek olan bu mühim hadiseyi istifhamlı bir sevinç içerisinde ve fakat bayram ederek karşılamıştı.
İhtilalin hemen akabinde, “Vilayet İcra Komiteleri” kurularak “mili kuvvetlerinin” teşkiline başlandı. Kerenski hükümeti, içte ve dışta devletin inisiyatifini sağlayamamıştı. Vilayet İcra Komiteleri, Kuzey Kafkasya’da bulunan Rus garnizonlarında vazifeli bulunan askeri erkanla müzakerelere girişerek, onların memleketi terk etmelerini temin ettiler. Böylece Rus garnizonlarından teslim alınan silah ve mühimmatla, askeri birliklerimizin nüvesi husule getirildi.
Diğer taraftan, şehir ve kasabalarda mitingler tertip edilerek “müstakiliyet fikri” savunuluyor ve millet tarafından hiç bir taviz tanınmaksızın bu fikir tasvip ediliyordu. Tabii “bağımsızk fikri” Kuzey Kafkasyalıların bu sıralardaki milli galeyanının bir eseri değil, senelerin halk şuurunda yarattığı ve kökleştirdiği şuurlu bir tekamülün ve mukaddes bir mefkurenin tezahürüydü.
S- Terekkala Kurultayı’nı bizzat gördünüz ve içtimalarını takip etme imkanını buldunuz. Bu husustaki intibalarınızı özetler misiniz?
C- Bu sırada, askeri vazife ile Temirhanşura’dan Terekkala’ya gelmiştim. Muvasalatımda, kurultay çalışmalarına başlanılalı henüz iki gün olmuştu. İki içtimaını dinleme imkanını buldum. Hatipler, genellikle Rus mezalimini şiddetle tenkit ve tel’in ediyorlar ve bağımsızlığımızın “her ne pahasına olursa olsun” savunulmasının gerekli olduğunu tebarüz ettiriyorlardı. Üyeler, büyük bir heyecan içindeydiler. Gerçekten milletin hislerine tercüman oluyorlardı. Bildiğiniz gibi Terekkala Kurultayı, Eylül ayından Andi’de, daha şümullü ikinci Büyük Kurultay’ın toplanmasına karar vererek ictimalarına son verecek ve bu Kurultay ile milli cumhuriyetin temelleri atılacak, Necmeddin Gotssili muvakkat imam seçilecek ve 11 Mayıs 1918’de resmen cumhuriyetin ilanı ile millet beklediği güne kavuşacaktır.
S- 11 Mayıs 1918’de Milli Cumhuriyet’in ilanı, Kuzey Kafkasya halk oyunda nasıl bir tesir husule getirdi?
C- Bu esnada milletçe bilfiil Bolşeviklerle mücadele halinde olduğumuzdan ve bütün vatan sathında bir savaş atmosferi hüküm sürdüğünden, büyük sevinç ve heyecan duymamıza rağmen, bu mutlu hadiseyi bayram ederek tes’id etme imkanını bulamamıştık. Ama bütün bunlara rağmen mutluluk içindeydik ve maneviyatımız had derecedeydi.
S- Kuzey Kafkasya bağımsızlık mücadeleleri sırasında bizzat yaşadığınız ve unutamadığınız bir olayı anlatır mısınız?
C- Kafkas İslam Ordusu’nun Kafkasya’ya gelmesinden takriben 1,5 ay önceydi. 7 Temmuz 1918 günü, Ramazan Bayramı idi. Halkın bayramla meşgul olmasından itifade eden Bolşevikler, aniden taarruza geçerek üzerimize saldırdılar. Bu şen’i olay büyük bir tepki yarattı. O mıntıkada bulunan halkımız toptan silaha sarıldı ve çetin bir mücadeleden sonra düşmanı pürkürttük ve Temirhanşura’ya 20 kilometre mesafede, Herek dağları yakınında bulunan Karnay mıntıkasına kadar sürdük. Burada cephe vaziyeti aldık. Oldukça kuvvetli bir muharip birlik meydana getirdik. Düşman da karşımızda vaziyet almaktaydı. Birliğimizin kumandanı Miralay Muhammed Caferoğlu idi. Bolşevikler hazırlıklarını tamamladıktan sonra birliklerimizi 24 saat süren bir top ateşine tuttular. Biz ise siperlerde bekliyor, mukabelede bulunmuyorduk. Nihayet 14 Temmuz sabahı düşman taarruza geçti ve istihkamlarımıza kadar ilerlediler. Bu sırada kumandanımız ateş emrini verdi. Piyade birliklerimiz (ki ben de bunların içindeydim) ellerindeki bombaları aniden Bolşevik sürüleri üzerine fırlatarak mukabil taarruza geçtiler. Saat 11’e kadar müthiş derecede kanlı bir boğuşma oldu. Saat 12’ye doğru düşman birlikleri ağır bir bozguna uğrayarak perişan bir halde ricata başladılar. Tam bu esnada, hazır bekleyen 600 kişilik süvari birliğimiz düşman saflarına daldılar. Akşama kadar kılıçlar indi kalktı. Süvarilerimizin her indirip kaldırışında kılıçlarının yivlerinden sızan kan, kolları boyunca ilerliyor ve oradanda sağ omuzları üzerinden aşağıya doğru yayılıyor ve mübarek vücutlarını kızıla boyuyordu. Bu manzara gerçekten heyecan ve dehşet vericiydi. Şimali Kafkasyalılık ruhu dile gelmişti. Milletimin, hürriyeti uğrunda nelere muktedir olduğuna gözlerim yaşararak şahit oluyordum.
Bu sırada göğsünü açarak derin bir yara nedbesini göstererek…
“Bu yarayı o savaşta aldım” diyor ve ilave ediyordu: “Bir millet, vatanını ve hürriyetini korumak için ancak bu kadar savaşabilirdi.”
Bugün mütevazı bir hayat yaşayan bu mücahit insanı dinlerken, kendisine karşı olan hürmet duygularım bir kat daha kabarıyor ve o günleri yaşıyormuş gibi oluyordum. Kendisini bir hayli yormuştum. Nihayet son sualimi soruyorum:
S- Kuzey Kafkasya’nın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
C- Milletimiz, Çarlık Rusyası tarafından esarete düçar edildikten sonra bir kor gibi için için yanmış ve indifaya hazır vaziyette bekleyerek 11 Mayıs’ı yaratmışsa, bugün de aynı minval üzre için için yanmaktadır ve kurtuluş gününü sabırla beklemektedir. Milletimin karakterini ve taşıdığı ruhu çok yakından bilen bir insan olarak şunu ifade etmek isterim ki kurtuluş mutlaktır ve bu asil millet bu hazin esaret hayatına hiç bir zaman rıza göstermeyecektir. Bu mutlu anı, belki ben ve benim yaşımda göremeyeceklerdir ama sizler inayet-i Hak ile göreceksiniz.
İnşaallah sizler de o günlere erişeceksiniz Ahmet Beğ temennisiyle, teşekkür ederek yanlarından ayrılıyorum.
Mustafa BEŞTOY
(Ahmet Avar’la Bir Mülakat, Birleşik Kafkasya Dergisi, 1964, sayı 4, s. 49)