Osmanlı’nın Fedaileri: Deliler
Yalnızca yiğitlik, korkusuzluk ve savaş sırasındaki önemli mücadeleleriyle değil, giyimleri, savaş tarzları ve üstlendikleri misyonla da Türk askeri tarihinin en ilginç ve en korkunç görünümlü askeri yapılanması olan “Deliler” 15. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkan çılgın bir birlik olarak karşımızda durmaktadır. Tabiri caizse yalnızca düşmana değil dosta dahi korku salan bu askeri zümreyi birlikte tanıyalım.
1. Deliler tarih sahnesine çıkıyor
Gerek kılık kıyafetleriyle gerekse de cesaretleriyle savaş meydanlarında korku salan(Dosta düşmana fark etmeden) “Deli” birliklerinin ortaya çıktığı ilk tarihe dair net bir bilgi mevcut değilse de 15. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıktıkları ve esas itibariyle 16. yüzyılda devlet tarafından istihdam edildikleri bilinmektedir. Adlarına yaraşır şekilde savaşan bu savaşçı grubun Osmanlı tarihinde savaş yeteneklerini sergilediği ilk muharebe, 1444 yılında Papalık önderliğindeki Haçlılara karşı yapılan Varna Savaşıdır. Bu tarihten itibaren Osmanlı tarihinde iyice yer edinen “Deliller” birer bölük halinde beylerin çevresindeki muhafız birlikler olma sürecine evrildi, sonraları ise sayılarının artması üzerine korkunç bir savaş unsuru haline dönüştü. Bazı tarihçiler tarafından gönüllü serhat kulu olarak görülen Deliler, 19. yüzyıla kadar önemli bir savaş unsuru olarak hizmet verdi. II. Mahmud’un reformlarıyla beraber merkeziyetçi politikanın gereği 1829 yılında bu efsanevi grup lağvedilerek tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.
2. Nasıl “Deli” olunurdu?
Eğer bu soruyu konumuz dışında sormuş olsaydık herkesin farklı bir cevabı olabilirdi. Ancak Osmanlı askeri tarihinin en enteresan birliği olan “Deliler”e mensup olabilmek için elbette ki izlenilmesi gereken belirli bir yol mevcuttu. Deli olmak isteyen gençler öncelikle “zobu” adı verilen ağalardan birine verilip yetiştirilirdi. Bu süreçte ocağın usulünü, kaidelerini ve deli olmanın incelikleri öğretilirdi. Eğer kişi Deli olma hususunda kendini ispatlarsa, devlete hizmet edeceğine ve hiçbir kavgadan dönmeyeceğine dair cesurca sözler verirdi. Tüm bu aşamalardan geçen deli adayına, törende deli kalpağı giydirilir ve “ağa çırağı” olarak deftere kaydedilirdi. Zamanla sırası gelen deli gençler rütbe alır ve yükselirdi. Ancak verdiği sözü tutamayanlar ise perişan edilircesine görevden alınır, keçe külahı giydirilir ve rezil edilene kadar teşhir edildikten sonra ocaktan kovulurdu.
3. Peki neydi bu Deliler’in görevleri?
Türk askeri tarihinin en korkunç görüntüsüne sahip bir askeri grubun elbette ki görevi sıradan olamazdı. Bu yönüyle Deliler’in görüntüsünü ve savaş yeteneklerini kullanabileceği özel görevleri olmalıydı. Bu anlamda Osmanlı ordusunun önünde ilerleyen Deliler’in en önemli görevi düşmanın moralini ve psikolojisini bozmaktı. Kendilerini gören düşmanlar tarafından “in midir cin midir” şeklinde tanımlamaya dair donuk kaldıkları sırada ilk darbeyi indirip düşmana dehşet salmaları önemli meziyetlerindendi. Bunun yanı sıra serhat kulu olan Deliler, sınırlarda düşman tecavüzlerini, akınları önler ve karşı akınlar düzenleyerek bir nevi akıncı misyonu da üstlenirlerdi. Para ve mülkiyetten ziyade padişaha gönül bağıyla bağlı olan Deliler, sadakatin öne çıktığı önemli bir oluşumdu.
4. Adlarına yaraşır şekilde giyinirlerdi!
Deli adıyla anılan bir savaş birliğindeki askerlerin normal giyinmesi elbette ki beklenemezdi. Görünüşleriyle bırakın düşmanı dosta dahi korku salan bu birlik mensubu kişiler, vücutlarını özellikle leopar ve çeşitli derilerden bir üstlük ile sararlardı. Bindikleri atları ise kendileri kadar dehşet verici hale getirilip, başından kuyruklarına kadar devasa hayvan derileriyle kaplanırdı. Bu Deli atların kuyrukları ise parlak ve dikkat çekici renklerle boyanırdı. Sarık ve miğfer gibi askerin mutlaka kullanması gereken koruma giysilerinin yerine başlarına her yeri alacalı ve her yeri garip tüylerle kaplı kalpaklar kullanırlardı. Kanatlarını açmış kartalın görüntüsünü veren tüyler, hafif ve küçük kalkanlarını da süslüyordu. Cesaretin doruklarında gezen Deliler, sadece mızrak ve kılıç taşıyorlardı. Savunmaymış, kalkanmış hiç önemsemeden sadece hücumu düşünüyorlardı. Gelen darbelerden kendilerini korumak için ne cebeleri, ne de bacak zırhları vardı, mahmuzları ise pırıl pırıl parlardı.
5. Yeniçerilerin aksine Hz. Ömer’e gönülden bağlılardı!
Deliler, savaş meydanlarında gösterdikleri cesaret, bileklerindeki güç ve silah kullanma yetenekleriyle cesareti ve savaşçılığını kendilerine benzettikleri Hz. Ömer’e gönülden bağlılardı. Bu sebeple “Kalpaklarımız Emirü’l-mü’minün Hz. Ömer’in çizmesinin koncuğudur, ocağımız müşarünileyh efendimize mensuptur.” cümlesi, dillerinden düşmeyen bir duaya dönüşmüştü. Osmanlı askeri zümrelerinde başta Bektaşilik öğretilerine bağlı olan Yeniçeriler olmak üzere farklı gruplar Hz. Ali’ye bağlı olmasına rağmen Deliler’in Hz. Ömer’e bağlı olması dikkat çekicidir.
6. Yakın savaşta en büyük silahları “Osmanlı Tokatı”ydı!
Delilerin kendileri kadar tokat meselesi de oldukça meşhurdur. Ağır silahlar yerine piyade silahları ve zıhlarını kullanan Deliler’in yakın savaştaki en önemli silahları belki de tokatlarıydı. Bir rivayete göre Osmanlı tokadının mucidi görülen Deliler, ellerini kuvvetlendirmek adına mermerleri tokatlayarak ellerini güçlendirirlerdi. Savaş sırasında tokat atarak at devirdikleri ve düşman öldürdükleri ise çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir.
Tuğba BAYDAR – beyaztarih.com
Kaynakça:
-Johan Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeditepe Yayınları, 2011, c.3, s.132-133,
-Abdülkadir Özcan, Deli, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt.9, 1994
-Özgür Körpe, Osmanlı Ordu Teşkilatında Akıncı Ocağının Yeri ve Çağdaş Türk Silahlı Kuvvetlerine Etkileri Güvenlik Stratejileri Dergisi, sayı.24, 2016
-Ahmet Ekiz, Osmanlı Devleti’nin Çılgın Süvarileri: Deliler, Academia.edu, Erişim Tarihi: 30. 07. 2018