Çeçenistan’da Emirlik Problemi
1990’lı yılların hemen başında Cahar Dudayev, içinde Çeçen kabilelerinin milli birliğinin ve milli birlik hedefinin simgesi olan 9 yıldızın dizildiği bir hilalin ortasında oturan kurt sembollü ve yeşil, kırmızı, beyaz renkli Çeçen İçkerya Cumhuriyeti bayrağının önünde bağımsızlık ilan ederken, nüfusun neredeyse %95’inin desteğini almış, halk tek yumruk olmuştu.
Nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Çeçenlerle birlikte, sonraları Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nden ayrılan İnguşlar, Kumuklar ve Nogaylar gibi Çeçenistan’da yaşayan az sayıda diğer akraba halkların mensupları da hiç bir etnik ve ideolojik kaygı duymadan bağımsızlık bayrağı altında toplanmıştı.
Halk oylamasında, Dudayev ve bağımsızlık karşıtı oy kullanan %5’lik bir kesim ise Rus, Ermeni, Yahudi vs. gibi Çeçenistan topraklarında yaşayan çok az sayıda azınlık ve yine çok az sayıdaki Rusya yanlısı Çeçen nüfustu.
1991 yılında ilan edilen bağımsızlığın ardından, 1994 yılında Rusya, Çeçen topraklarını işgale yeltendiğinde, karşısında tek yumruk olmuş bir millet ve sayıca az olsa da son derece fedakar ve müthiş bir savaşma becerisi olan bir orduyla karşılaştı.
O tarihten itibaren de Çeçenistan, çok uzun ve kanlı savaşlara sahne oldu…
Birçok suikastten kurtulan Dudayev, 1995 yılında kullandığı uydu telefonuna kilitlenen bir füze saldırısı ile şehit edilince, o günün yasaları gereği (devlet başkanı ölürse yerine seçim yapılana kadar geçici olarak başkanın yardımcısı geçiyordu) yerine geçici olarak Zelimhan Yandarbiyev geçti. Daha sonra yapılan seçimler sonucunda da, dönemin Çeçenistan Genelkurmay Başkanı ve Devlet Başkan Yardımcısı Aslan Maskhadov devlet başkanı oldu…
Aslan Maskhadov’da, tıpkı Dudayev gibi asker kökenli bir liderdi ve Rusya ile yaşanan savaşın en sıcak dönemlerinde uyguladığı mükemmel askeri taktiklerle, Rus ordusunu defalarca hezimete uğratmıştı. Rus ordusunun, Çeçen başkenti Caharkale’yi tam eline geçirdiğini sandığı anda, tekrar tekrar geri çekilmek zorunda kaldığı ve aylar süren meşhur Grozni-Caharkale savunmalarının planlayıcısı Çeçen Ordusu’nun Genelkurmay Başkanı olarak oydu. Ve Dudayev’den sonra üstlendiği devlet başkanlığı görevini, belki de Dudayev’den daha zor şartlarda ama mükemmel bir şekilde yerine getiriyordu.
Aslan Maskhadov liderliğinde sürdürülen bağımsızlık mücadelesi sonunda ve 1996 yılında, Hasavyurt’ta bir araya gelen Çeçen ve Rus devlet adamları bir anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşmaya göre Rus ve Çeçen tarafları, hiç bir ihtilafı silah kullanarak çözmeyecekler, sorunlar sonsuza dek diyalogla ve masada çözülecekti. Buna bağımsızlık meselesi de dahildi…
İki taraf ta bu anlaşmadan memnun kalmıştı…
Savaşın mağduru ve galibi olan Çeçen halkı, bu anlaşmanın ardından ülkeyi yeni baştan imara soyunmuş, petrol kaynaklarını millileştirmiş, modern bir devlet inşası için kolları sıvamıştı…
Zelimhan Yandarbiyev’in geçici başkanlığından sonra Dudayev’in yerine geçen Aslan Maskhadov, seçimlerde halkın büyük bir kesiminin oyunu alarak resmen devlet başkanı olmuştu… Ancak bu tarih, aynı zamanda Çeçenistan’da işlerin iyice karıştığı ve ileride daha da karışacağı bir dönemin de başlangıcıydı…
Savaş döneminin yetenekli ve ele avuca sığmaz ünlü gerilla komutanları, barış antlaşmasıyla beraber tüm dünya tarafından artık meşru kabul edilen devlet başkanından, yürürlüğe giren yasalardan, yasal düzenden, ekonomik dengelerden ve devlet yapısının ideolojik renginden hoşnut kalmadılar…
Aslan Maskhadov ve Çeçen Milli Meclisi, yeni kurulan devleti bir anayasa ile taçlandırmaya kalktıklarında, savaş zamanında asker arasında efsaneleşmiş bazı komutanların üstü kapalı muhalefetleriyle karşılaştılar… Savaşı bitiren komutan olarak bilinen Şamil Basayev bile Maskhadov’a mesafeliydi ve aralarındaki çatlak sessiz sessiz ama giderek büyüyordu…
Onlar, ülkelerine barış zamanı da hizmet etmek yerine, savaş sırasında ülkeye gelen ve birlikte çarpıştıkları Arap asıllı bazı militan gruplar ve bu grupların liderleriyle bir araya gelerek, kendilerince “şeriat devleti” ve (Kafkas Emirliği) adını verdikleri bir projenin peşine düşmeyi yeğlediler…
Aslan Maskhadov, Şamil Basayev’e başbakanlık önererek, hem çatlakları kapatarak yerli askeri liderleri yönetime katmayı, hem de artık tehlikeli olmaya başlayan ihtilafların önünü kesmeyi düşündü…
Maskhadov’un önerisini kabul ederek kısa bir süre başbakanlık görevi yapan Basayev, daha sonra istifa ederek, tıpkı daha önce yaşanan savaş sırasında defalarca yaptığı gibi birden ortadan kayboldu ve doğuya, yani Dağıstan’a doğru dağlık ve ormanlık bölgelere doğru çekilerek, Hattab ile birlikte kendi askeri birliğini eğitmeye ve bölgede, hükümetten bağımsız askeri bir üs tahkim etmeye başladı.
1999 yılına gelindiğinde, Çeçenistan’da düzen henüz sağlanamamıştı. Çeçenistan maalesef, başına buyruk komutanların kurduğu sözde “şeriat mahkemelerinin” sokak ortasında infazlar yaptığı, yerli ve yabancıların fidye için kaçırıldığı, Aslan Maskhadov’un ve meşru yönetimin otoritesine karşı gizli bir savaşın yürütüldüğü bir korku devleti haline gelmişti…
Devlet Başkanı, tüm iyi niyeti ve fedakarca çabalarıyla düzeni sağlayıp, 2001 yılında Rus tarafıyla uluslararası gözlemciler nezaretinde yeniden yapılacak görüşmelere ve devlet başkanlığı seçimlerine hazırlanmaya çalışırken birden olayların seyri değişti…
Rus şehirlerinde çok şiddetli patlamalar oldu ve yüzlerce insan öldü… Aslan Maskhadov patlamaları kınayıp, Çeçen Devleti adına olaylar hakkında soruşturma başlatsa da, Rusya olaylardan Şamil Basayev’i ve Çeçenleri sorumlu tuttu… Aslan Maskhadov’un, Basayev’e yaptığı mahkemeye teslim olması çağrıları karşılık bulmadı ve Rus şehirlerinde peş peşe patlamalar yaşanmaya devam etti.
Bu patlamalar hakkında, Basayev olduğu kadar Rus gizli servisi FSB’de suçlanıyordu ama netice değişmiyordu. Çeçenistan’da yine savaş rüzgarları esmeye başlamıştı…
Rusya ile Çeçenistan arasında, devlet başkanları seviyesindeki anlaşmaya rağmen, Rus şehirlerinde yaşanan patlamaların zor durumda bıraktığı Çeçen halkı ve devlet adamları, sorumluluğun kendilerinde olmadığını dünyaya duyurmak için çırpınırken, bu defa, Şamil Basayev ve Hattab ismiyle tanınan Ürdün asıllı arkadaşı, yanlarındaki 300 kişilik bir güçle Dağıstan’ın bir bölgesinde konuşlanmış olan Rus askeri biriliğine doğrudan saldırdı…
Geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinmişti…
Aslan Maskhadov, Basayev ve militanlarını yargı önüne çıkarıp adalete teslim edeceğini söylese de, Rus askeri birlikleri Dağıstan’da bir operasyon yapmak yerine, yeniden ve doğrudan doğruya Çeçenistan’a saldırdı… Bu esnada, Aslan Maskhadov ile birlikte yıllarca bağımsızlık mücadelesi yürüten ekibin önemli isimlerinden biri olan Ahmed Kadirov, anlaşmayı bozan ve Dağıstan’a saldıran Basayev ve ekibini anayasal suç işlemekle itham ederek, eski arkadaşlarıyla arasına çizgi çekti. Aslan Maskhadov iki arada bir derede kalmıştı zira Ahmed Kadirov, aslında Çeçen halkı nezdinde Şamil Basayev’den daha önemli ve tesirli bir isimdi. Çatlak büyüyecekti.
Basayev ve militanları dağlara çekilip zaten istedikleri gerilla savaşı için mevzi aldılar. Aslan Maskhadov ise bir tercih yapmak zorunda kaldı ve kendisine bağlı Çeçen askeri güçlerini toplayarak, vatanlarını savunmak için kıran kırana bir mücadeleye daha başladılar ve bir süre sonra onlar da dağlara çekilmek zorunda kaldılar…
Bu kez ilk savaşın aksine gelişmeler yaşandı. Çeçenlerin, büyük şehirlerini ele geçiren Rusya, bu kez kendi gözetiminde bir seçim düzenledi ve seçimlerden, tıpkı Aslan Maskhadov gibi Cahar Dudayev’in eski yakın arkadaşlarından Ahmed Kadirov devlet başkanı olarak çıktı…
Ancak, Aslan Maskhadov’a bağlı olan Çeçen güçleri, saldırganlıkla suçladıkları Rusya’nın denetimi ve gözetiminde yapılan seçimleri tanımadılar. Ve 2. Çeçen-Rus savaşı başlamış oldu.
Başka çaresi kalmayan Aslan Maskhadov, asgari müştereklikler temelinde bir politik manevra ile, askeri sorumluluğu tamamen Şamil Basayev’e teslim ederek bir yandan karışıklığı engellemeyi düşünürken, diğer yandan Rus devleti ile temas kurarak, barışçıl ve makul bir çözüm noktasında yeniden uzlaşma sağlamaya çalıştı… Ancak Rusya, Çeçen tarafının iç karışıklığını biliyordu ve bu karışıklığı iyice derinleştirmek için, barış görüşmesi bahanesiyle bir köyde tuzağa düşürdüğü Aslan Maskhadov’u şehit etti…
Aslan Maskhadov’un hayatını kaybetmesi, Çeçenistan için yeni ve daha karışık bir devrin başlangıcıydı… Ve Aslan Maskhadov’un yerine geçici devlet başkanı olarak, yardımcılarından, genç ve saygın bir din adamı olan Abdulhalim Sadullayev geçti…
Çeçen halkı nezdinde, din adamı kimliğiyle saygın bir kişilik olmasına rağmen, çok genç yaşta karışık bir askeri ve politik çatışmanın ortasında kalan Sadullayev’in aslında yapabileceği hiçbir şey yoktu ve bunu kendisi de biliyordu. Buna rağmen yasaların kendisine yüklediği görevini, onurlu bir devlet adamına yakışan şekilde yerine getirdi; bunun sonucunda da yine bir tuzak kuruldu ve Abdulhalim Sadullayev, Çeçenistan’da pusuya düşürülerek şehit edildi…
Bundan sonrası artık uçurumdu…
Sadullayev’in yerine atanan Dokko Umarov uzunca bir süre sessiz kaldı. Bu süre içerisinde, askeri birlikleri kendince yeniden şekillendirdi… Dudayev geleneği ile devam eden devlet yapısını değiştirmeye başladı… Bazı Arap militanları bölge komutanları olarak atadı…
Çeçen askeri güçleri, meşru bir devletin ordusu görüntüsünden çıkmaya, söylemleriyle de devlet ciddiyetinden uzak bir silahlı örgüte dönüştüğü izlenimi vermeye başladı… Aslında tahminler yanlış değildi; zira Çeçenistan adına savaştıklarını söyleyen güçler, 1991 yılındaki çizgiden hızla uzaklaşıp milli devlet çizgisinden çıkıyor, dolayısıyla halk desteğini de kaybederek gittikçe marjinal bir silahlı örgüte dönüşüyordu…
Ki öyle de oldu…
Şamil Basayev tarafından (kimilerince suikasti Putin planladı) “Rus yanlısı” suçlamasıyla bir suikastle öldürülen Ahmet Kadirov’un yerine geçici olarak geçen Alu Alhanov ve öldürülen Ahmed Kadirov’un oğlu Ramazan Kadirov, Rus devletiyle ilişkileri derinleştirip Çeçenistan’ı yeniden ve hızla imar ederken, dağlara çekilen gerillalarsa çıkmazdan kurtulmak için yeni kararlar aldılar…
Kararlar, 1991 yılında kurulan Çeçenistan Cumhuriyeti ve Meclisi’nin lağvedilmesi, milli marşının, sınırlarının, bayrağının ve bağımsızlık alametlerinin tümünün kaldırılması ve yerine Kafkasya Emirliği ismiyle sanal ve yeni bir devlet ilanı gibi içi boş bir takım şeylerden ibaretti…
Bu açıklama, savaşı diğer Kafkas cumhuriyetlerine yayarak, sözde Kafkas halklarını bir çatı altında toplama niyetini ve ideolojik olarak da Selefi-Vahhabi bir çizgiyi ilan ediyordu…
Kafkasya Emirliği ilanıyla birlikte, Çeçenistan ve diğer bölgelerde bir dizi sabotajlar, suikastler, intihar saldırıları, Rus şehirlerinde kanlı eylemler görülse de, durum değişmedi… Halk, 1917’de kurulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin dış yüzden ucuz bir taklidine benzeyen Emirlik projesini ve kendine yabancı bir devlet ve din anlayışını benimsemedi…
1991 yılından bu güne kadar yüzbinlerce Çeçen’in kanına ve canına malolmuş olan Çeçen İçkerya Devleti’nin lağvedilerek, halkın benimsemediği bir görüş etrafında yeniden yapılanma çabası, Çeçen halkı nezdinde karşılık bulmadı.
Karmaşa, Kafkasya Emirliği adıyla kurulan örgütün içine kadar uzandı.
Örneğin, çatışmada vurulmadan birkaç yıl önce Dokko Umarov, Kafkasya Emirliği liderliğinden çekilerek, görevi Aslambek Vadalov’a bıraktığını duyurdu ama hemen bir kaç gün sonra kararından vazgeçti… Bunun üzerine Aslambek Vadalov ve bir kaç bölgeyi elinde tutan bazı gerilla komutanları, Dokko Umarov’un liderliğini tanımadıklarını açıkladılar… Bu iç çekişmelerin günümüze kadar sürmesi sonunda, artık emirlikçiler de dağılmaya başladılar. Şu günlerde henüz dağlarda neler olup bittiği net değil… Yalnız net olan bir şey var; Türkiye’de ve bazı Müslüman ülkelerde, gerek dini ve gerekse siyasi açıdan eğitimsiz ve sanal bir kitleyle desteklenen(!) ve yüzbinlerce Çeçen’in kanı üzerine ilan edilen Emirlik, en azından Çeçenistan’da bitmek üzere…
Bununla birlikte, Rusya Federasyonu yanlısı Kadirov hükümeti için herhangi bir “Emirlik” tehlikesi artık yok sayılır. Ramzan Kadirov ve ekibi, Rusya’nın da yardımıyla Çeçenistan’da çok ciddi anlamda paralar harcayarak, ülkeyi adeta yeni baştan kurdu. Ramzan Kadirov, Selefi muhalefeti hatırlatan en küçük bir görüntüye bile tedbirler almakla birlikte, ilk zamanlardaki sert devlet yönetimini yavaş yavaş yumuşatmaya başladı. Kadirov, hem Türkiye’de ve hem de başka ülkelerde sığınmacı durumunda yaşamaya çalışan bir çok eski direnişçiyi ve ailelerini Çeçenistan’a dönmeleri ve normal yaşamlarını sürdürmeleri için teşvik ediyor. Dönenlere ev ve iş verdiği söyleniyor. Dudayev ve Maskhadov döneminin direnişçi askerlerinin, sanatçılarının ve politikacılarının önemli bir kısmı şu an Kadirov’un yanında.
Öte yandan, Emirlik taraftarlarınca lağvedilen Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin yetkilileri ise çeşitli ülkelerde yaşıyorlar. Onlar, Dudayev döneminde kurdukları Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’ni “Sürgündeki Çeçen Parlamentosu” çatısı altında devam ettirmeye çalışıyorlar. Sürgündeki meclisin seçtiği Başbakan Ahmed Zakayev, zaman zaman Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Başbakanı olarak açıklamalarda bulunuyor. Dudayev ve Maskhadov dönemlerinden beri tutarlı ve sadık bir devlet adamı portresi çizen Zakayev, Çeçenler tarafından iyi tanınıp sevilse de, maalesef kendi ülkesinden uzakta yaşaması nedeniyle kamuoyu desteğinden ve politik faaliyetlerini serbestçe yürütebileceği şartlardan yoksun. O, Çeçen İçkeriya Cumhuriyeti’nin, Dokko Umarov tarafından lağvedildiği günden bu yana, Emirlik taraftarlarınca da sevilmeyen bir isim. Rusya Federasyonu’na bağlı Çeçen Cumhuriyeti’nin lideri Ramzan Kadirov, birkaç kez kendisini Çeçenistan’a dönmesi ve ülkesi için çalışması ikna etmeye çalıştı ama Zakayev bu çağrılara cevap vermedi. Zakayev, son yaptığı açıklamalarda, Ramzan Kadirov’un babası Ahmed Kadirov’un öldürülmesinden Rusya’yı sorumlu tutan açıklamalarda bulundu. Zakayev’e göre Ramzan Kadirov’un babası Ahmed Kadirov, Rusya’yla anlaşmakla birlikte, ülkesinin petrol ve doğal zenginliklerinin kendi kontrollerinin altında olmasını planlayan ileri görüşlü bir devlet adamıydı ve Rusya, onun Emirlikçiler tarafından öldürülmesine bu yüzden göz yummuştu ve bu sayede Şamil Basayev’in bombalı tuzağına düşürülmüştü.
Kısaca…
Bir kaç gerilla komutanı tarafından Çeçenistan Devleti lağvedilerek kurulduğu açıklanan Kafkasya Emirliği, bir avuç sanal taraftar dışında hiçbir Çeçen tarafından kabul edilmemişti ve bu gün artık Çeçenistan’daki varlığı neredeyse tamamen bitti.
Zaten bitmemesi de imkansızdı. Çünkü ne Çeçen savaşçılar nezdinde meşruiyeti vardı ve ne de daha önce Çeçen bağımsızlık mücadelesini destekleyen Türkiye ve Azerbaycan gibi iki önemli ve akraba devletin böyle bir yapıyı destekleme istekleri.
Çeçenistan’da, ileriki dönemlerde Rusya yanlısı “Federasyoncular” ile bağımsız milli devlet yanlısı İçkeryacıların politik mücadelelerinin tekrar yaşanması mukadderdir. Ancak bu siyasi mücadele içerisinde, yabancı fikirlere ve yapılanmalara asla yer olmayacağı, Emirlik projesinin yaşadığı ve yaşattığı felaket ile net olarak görülmüştür.
Şamil İGDE