Yedi Cevapta Çeçenya ve Kafkasya (4)

SORU: Tarık Cemal Kutlu, Kafkasya’da Selefi ve Vahhabi düşüncesinin tutmayacağını söylemişti. Ama geldiğimiz noktada gördük ki bu görüşünde yanılmış. Selefi düşünce ciddi bir zemin buldu ve hatta birçok Kafkas genci de saflarına kattı. Hatta daha sonra malum Kafkas İslam Emirliği hayalini kurmak için mücadele ettiler. Siz bu faaliyeti nasıl değerlendiriyorsunuz sizce gelecekleri ve Çeçen halkı nazarında bir karşılıkları var mı?

CEVAP: Tarık Cemal Kutlu, Çeçen toplumunun iftiharı olan bir aydın. Onun eserlerinden, görüşlerinden çok faydalandık ve hala faydalanıyoruz. Ama hani “son damlasına kadar kullanmak” denir ya; işte aydınlar da böyledir ve Çeçen halkının, son bilgi damlasına kadar kullanması, istifade etmesi icap eden bir bilgeydi. Ancak Çeçenlerin özellikle 90’ların sonlarından bu yana siyasi rota ve fikir birliği inşa edememesi, bu insanların da ilgi görmeden, eserleri üç beş kişi tarafından okunarak ömürlerinin sessiz sedasız tükenmesine sebep oldu. Allah rahmet eylesin. Az önce dediğim gibi, Türkiye’deki bir maceramdan dolayı yaşadığım tutukluluk yıllarım, çok istememe rağmen kendisini ziyaret etmeme, en azından bir teşekkür etmeme engel oldu. Rahmetli, vefatına kadar boş durmamış, sürekli üretmiş bir münevverdi. Ve hatta bildiğim kadarıyla basılmış eserleri yanında, vefatı nedeniyle yarıda kalmış veya basılamamış çok değerli eserleri de var.

Sorunuza gelecek olursak. Tarık Cemal Kutlu, vahhabi veya selefi adı artık her neyse, hiçbir ehl-i sünnet dışı fikir veya oluşumun Kafkasya’da tutmayacağını söylerken bence de kesinlikle haklıydı. Tutmayacağı derken söz konusu olan, bu akımların geniş kitlelere sirayet edemeyeceği… Yoksa biliyorsunuz dünyada en manyakça düşünceler bile, bazen bir avuç ruh hastası tarafından benimsenmiştir. Batı ülkelerinde uzaylıları bekleyen tarikatlar, kıyamet kopacak diye topluca intihar eden birkaç düzine deli vb. bile olmuştur. Sonra, hakkında kitaplar yazılan Hasan Sabbah olayını bilirsiniz. Böyle bir sürü hadise sayabiliriz. Ama bu münferit vakaların yaşanması, bu düşüncelerin ve bu düşüncelere kendilerini kaptırmış küçük grupların ülkelere hâkim olduğu anlamına gelmez. Çeçenya’da da öyle…

Selefi veya vahhabilerin Çeçenya’da, Dağıstan’da ve kuzeybatı Kafkasya’da ne askeri, ne de siyasi bir hâkimiyeti veya gelişimi söz konusu olmamıştır. Hem de hiçbir zaman.

Bunlar Çeçenya’da, sadece Şamil Basayev’in çevresinde gelişen “hadiselerde” görünebilmişlerdir. O da, Şamil Basayev’in vahhabi veya selefi olmasından değildi. Şamil Basayev dümdüz bir askerdi; ne ondan ne de bundan korkusu olmayan dümdüz bir asker. Onun için şunun görüşü, bunun bilmem nesi çok önemli değildi, o kendi hedefini biliyordu ve kendi hedefi dışındaki her yol, imkân ve unsur onun için ya kullanılabilir ya da kullanılamazdı. Selefi, vahhabi, Rus gazeteci, bilmem hangi istihbaratçı vb. onun için, belindeki silahtan daha fazla önemi olmayan unsurlardı. Ha neyi ne kadar kullanabildi, ne kadar kullanamadı; kafasındaki askeri planları, stratejik dengeleri ne kadar sağlıklı yürütebildi veya yürütemedi; bunlar tartışılır.

Tabi bu meselenin başka yönleri de var. Selefi veya vahhabileri sadece Şamil Basayev kullanmadı, bunları ondan daha mükemmel bir şekilde Rusya kullandı; bu çok açık bir şey. Vahhabi veya selefileri Rusya kullanıyor ve tabiri caizse yol veriyor olmasaydı, onlar ne Çeçenya ne de Dağıstan’da iki hafta bile barınamazlardı. Aksini iddia edene şunu sorarım: Rusya’yı dize getiren Çeçenler, üç beş tane vahhabiyle mi başa çıkamadılar?

Aslında vahhabilik veya selefilik Çeçenler için büyük bir sorun değildir. Ve hatta esasen Rusya bile Çeçenlerin asıl sorunu değildir. Çeçenlerin ve hatta bütün Kuzey Kafkasya’nın asıl problemleri, çok daha derin ve içe doğrudur.

Konu Çeçenler özelinde konuşulduğu için yine Çeçenlerle devam edecek olursak… Bakın daha önce de altını çizmeye çalıştım; Çeçenlere Rusya’dan daha önce ve esaslı darbe, İnguşları ait oldukları Vaynakh toplumundan koparıp, Rusya’ya bağlayan Ruslan Auşev ve ekibi olmuştur. Hangi Auşev? Boris Yeltsin’in sadık askeri Ruslan Auşev. İnguşların, ait oldukları milletten kopmaları bir yandan kendi geleceklerini etkilerken, diğer yandan Çeçenlerin ekonomik ve askeri gücünü bir günde yarıya düşürmüştür. Çeçen İnguş Cumhuriyeti döneminde yıllık 60 milyon varil olduğunu hatırladığım petrol varlığı, Ruslan Auşev’in İnguşları kopararak Rusya’ya bağlamasıyla bir günde yarıya düşmüştür. Düşmekle de kalmayıp, yarısı Rusya’nın eline geçmiştir. Hem de bir mermi bile patlamadan. Bunu şöyle düşünün; bir ordunuz ve silahlarınız var ama sabah kalkıyorsunuz bir de bakıyorsunuz ki, hepsi bir anda yarı yarıya azalmış. İlkokul çocuğu hesabıyla bile darbenin büyüklüğü belli oluyor değil mi? İşin daha acısı, Ruslan Auşev bugün bazı İnguş ve hatta Çeçenlerce hala kahraman görülüyor. Oysa hesap apaçık ortada duruyor değil mi? Dudayev ne yapsın? Mashadov ne yapsın?

Sonrası da var… İnguşların kopuşundan sonra da Çeçenler bölünmeyi sürdürmüştür ve bu içler acısı durum maalesef hala sürmektedir. Çeçen toplumu federasyoncular, emirlikçiler ve bağımsızlıkçılar olarak üçe bölünmüştür ve yıllardır birbirleriyle savaşmaktadırlar. Bu bölünmelerin, düşmanlıkların sebebi nedir peki? Bunlar, bu meseleleri size hediye eden, Rus devlet zekâsı ve politikalarıdır. Yani maalesef sizde olmayan şeylerdir. Piyasa yaygaracılarının gürültüsü arasında bunlar hep arada kaynar. Farkında olanlar da ya ümitsizlikten, ya da muhtemel tepkilerden çekindiği için susar konuşmaz.

Söylemeye çalıştığım gibi, vahhabilik ve selefilik konusu bu derin ve içe doğru sorunlara nisbetle çok ehemmiyetsizdir. Bu akımlar, birkaç münferit vaka dışında Çeçen toplumunu zaten ne dün etkileyebildi ne de bugün. Etkilemesi de imkânsız. Çeçenlerin yaşam tarzı, gelenek ve görenekleri, alışkanlıkları, din anlayışları ve sünnete bağlılıkları buna zaten izin vermez ve vermedi.

Kafkasya Emirliği de öyle. Bunları tabi isim isim tanımam mümkün değil ama basından takip edebildiklerimizin bir kısmı, açıkça söylüyorum bildiğiniz ahmaktı. Daha önce Supyan Abdullayev örneğini vermiştim; yine onu örnek vereyim. Siz şimdi ormanlık bir alanda kamera açıp, Rusya gibi bir devle savaşıp on binlerce şehit vermiş bir millete hitaben “biz Çeçenistan bayrağındaki kurt ve Çeçen sınırları için savaşmıyoruz, İçkerya’yı da lağvettik” deyip sırıtırsanız, Çeçen halkından göreceğiniz karşılıklar bellidir ve şıklar da pek azdır. Emirlikçiler o gün bitmişlerdir. Çeçenler zaten uzak durdukları bu şaibeli yapıya, bir gram destek vermemişlerdir. Bana sorarsanız iyi de yapmışlardır.

Son zamanlarında Dokko Umarov ve Gakayev kardeşler arasında da bir ihtilaf yaşanmıştı. Umarov, emirlik başkanlığından istifa etmiş, sonra istifasını geri almıştı. Bunun üzerine Gakayev kardeşler ile Umarov, Araplar ve Dağıstanlılar koalisyonu arasında gerginlik yaşanmıştı. Yani bunlar, kendi aralarında bile ne yapacaklarını bilmeyen uç bir gruptu. Çeçenistan’da ne fikir ne de aksiyon planında gelecekleri yok. Hiç de olmadı.

Çeçenistan’ın geleceğindeki siyasal çekişmeler bana göre yine bağımsızlık yanlısı İçkeryacılar ve federasyon yanlıları arasında geçecek. Bunların hangisi daha örgütlü ve güçlüyse Çeçen halkı onu iktidarda tutacak. Ki İçkeryacılar yani bağımsızlıkçılar, tıpkı Dudayev gibi bir ulusal proje ve kadro ile sahneye yeniden çıkabilirlerse Çeçen halkının hangi çizgiyi destekleyeceğini herkes tahmin edebilir. Ama bu şu anda zor görünüyor. İçkeryacılar, Akhmet Zakayev liderliğinde, devlet geleneğini sadece sembolik olarak sürdürebilen dar bir kadrodan ibaret kaldılar. Maalesef, birkaç dilde yayın yapacak bir devlet haber ajansı sitesi bile yürütemiyorlar. Dünyanın devletleri bir yana, herhangi bir basın yayın organının gündeminde bile İçkerya yok. İşte görüyorsunuz; Zakayev’in kitabı Türkçe basılıyor ama kitabın kapağında, Ortadoğu terör hareketlerine sevdalı, ne idüğü belirsiz bir tip olan Fehim Taştekin’in imzası falan var; buraya kadar düştüler. Etraflarında gezinenlerin çoğu da, heyecanlı ama maalesef (fikir ve aksiyon planında) küçük bir ivme yaratabilmekten bile uzak, küçük bir topluluk. Kötülemek maksadıyla değil, bir tespit olarak söylüyorum; maalesef Çeçen halkına vaat ettikleri hiçbir şey kalmadı. Zakayev, çok yetenekli ve zeki bir adam ama o da tek başına ne yapabilir? Şu şartlarda yapabileceği tek şeyi yapıyor. Fazlasını bekleyerek onun şahsını kötülemek haksızlık olur.

Neticeye gelecek olursak, sadece vahhabi veya selefilere değil; Çeçenler, Dudayev ve Mashadov sonrası, istikbale dair ışık görmedikleri hiçbir harekete destek vermediler, vermeleri de mümkün değil.

Vahhabileri veya selefileri Kafkasya’ya davet eden de Çeçenler değildi. 90’ların ortalarından bu yana gelişmeler detaylı incelenirse, bu grupların Kafkasya ve Çeçenya’da görünmelerinin mutfağında FSB’yi görürsünüz; Çeçen halkını değil… Hem de çok net olarak.

Şamil İGDE

Devam edecek…

 

Yazan Şamil İGDE - Mar 6 2021. Kategori Dünya, Gündem, Politika, Türk İslam, Yazarlar. Bu yazıya yapılan yorumları takip edebilirsiniz RSS 2.0. Bu yazıya yorum yapabilir ve geri izlemede bulunabilirsiniz

Yorum yaz

Göndermeden önce alttaki eksik işlemi tamamlayınız. *

Ebed Bizimdir - Kuzey Kafkasya bölgesi ağırlıklı olarak, Türk-İslam coğrafyasından özel haberler, yorumlar ve makaleler.