Yedi Cevapta Çeçenya ve Kafkasya (1)

Bu yazı, ismi bende mahfuz bir araştırmacının, sosyal medya üzerinden yakın zamanda bana sormuş olduğu sorular üzerine kaleme alındı. Sosyal medya özel mesaj sistemi üzerinde başlayan sohbette sorulan sorular kaliteli, kritik ve Çeçenistan-Kuzey Kafkasya’nın yakın tarihinin değerlendirilmesinde, ezbere bilinenlerin dışındaki hassas konuları içerdiği için, soru-cevaplar yazıya döküldü.

SORU: Merhaba Şamil Bey. Ben, Çeçen Savaşı ve tarihi konusunda çok meraklı bir araştırmacıyım. Açıkçası, öyle derin ve kapsamlı bir okuma-araştırma yapamadım ama takip edebildiğim ve okuyabildiğim kaynaklar kadar bilgi sahibi olmaya çalıştım bu konuda. Merakımın en büyük sebebi, kesinlikle Cavhar Dudayev oldu. Gerçekten çok farklı ve bir o kadar da ilgi uyandıran bir karakter. Siz bir Çeçensiniz ve ben de hem hayatta tanıştığım ve hem de sosyal medya vb. üzerinde gördüğüm birçok Çeçen’in, bu konu hakkında düşüncelerini araştırıyorum. Eğer bazı sorularımı cevaplarsanız çok memnun olurum.

Öncelikle şunu sormak isterim; Dudayev ve beraberindekilerin bağımsız bir Çeçenistan kurma hayalleri sizce mantıklı mıydı? Neticede henüz bir-iki milyon nüfusu dahi olmayan, Kafkasların içinde hapsolmuş ve denize kıyısı olmayan bir ülke Çeçenistan. Birçok yönden yıllarca Rus egemenliğinde kalmış ve gerek yapı ve gerek sistematik bakımdan yıllarca Rusya tarafından yönetilmiş böyle bir ülkenin Rusya’ya rağmen ayakta kalması mümkün müydü? Nitekim bildiğim kadarıyla Dudayev de hiçbir zaman Rusya ile savaşmak istememişti zaten. Sizce bağımsız bir Çeçenistan bir hayal mi?

CEVAP: Cavhar Dudayev ve ekibi, sizin de söylediğiniz gibi bağımsız bir Çeçen devleti kurduklarına göre, demek ki kalkıştıkları iş mantıklıymış. Mantıksız olsaydı, siz de takdir edersiniz ki zaten başarılı bir devletleşme hamlesi olmaz, mantıksız bir kalkışma olarak ve fizik kuralları da müsaade etmeyerek kısa süre içerisinde söner, unutulur, biterdi.

Şu konuda haklısınız; evet Çeçenler maalesef uzun yıllar boyunca Rusya’nın “askerî” işgali altında yaşamak zorunda kaldı. Ancak, Rusya’nın imparatorluk, sosyalizm ve federasyon devleti tecrübeleri boyunca, sizin de bildiğiniz gibi Çeçenya, Rusya için hiçbir zaman “bizim mahalle” olmadı. Ruslar, Çeçenya’yı birkaç yıl değil, birkaç yüzyıl boyunca silah ve soykırım ile yani “zorla” kendi “devlet yapısına” bağlı tuttu. Hemen dikkatinizi çekeceğini sanıyorum;  özellikle “zorla” ve “devlet yapısına” dedim. Çünkü Rusya, her şeye rağmen bunları Rus etnisitesi dâhilindeki bir “milli mesele” çerçevesinde yapamadı. Çeçenler Rus değildiler ve hiçbir şartta kendilerini Rus hissetmediler, kendilerine “Rus” demediler. Ruslar için Çeçenya bu anlamda başka bir sorundur, Çeçenler için de Rusya aynı sorundur. İşler her açıdan halen böyle yürür.

Çeçenlerin, Kafkas dağ silsilesi içerisinde, nisbeten izole bir coğrafyada yaşadıkları doğrudur. Ancak bana sorarsanız yalnız başına coğrafi şartlar, bir milletin varlığını sürdürmesine engel teşkil etmez. Ve milli varlığınızı sürdürebiliyorsanız, neticede bir devletiniz var ve “yaşıyorsunuz” demektir. Kaldı ki Çeçenlerin Kafkasya’daki varlığını ve süreklilik arz eden bir devlet disiplini içerisinde tarih sahnesinde görünmelerini, tarihin üçbin yıl öncesine kadar geri gittiğinizde bile görebiliyorsunuz. Bunu şu kıyas için söylüyorum; Çeçenlere nisbetle Rusların millet olarak tarih sahnesinde görünmeleri, daha dün kadar yakın bir konu. Yani? Yani şu: Çeçenlerin millet olarak tarih sahnesine çıktıkları tarihte, Rus isimli bir millet yok.

“Rus devlet yapısı ve sistematiğinin etkisi” derken de kastınızı anlıyorum. Ancak size şu noktadan itiraz edebilirim: Rusların hangi devlet yapısı ve sistematiği? İmparatorluk? Sovyetler Birliği? Bağımsız Devletler Topluluğu? Rusya Federasyonu? Onlar ne yapacaklarını bilmiyorlar ki. Hiçbir ulusal projeleri yok. Dünya imparatorluklar çağını çoktan geçti ve uluslar çağını yaşıyor ama Rusya çaresizce akıbetini bekliyor. Yetiştirebildikleri bir tane bile fikir ve siyaset adamları yok; dolayısıyla şu veya bu tabela ve ucuz taklit sistemler adı altında işgalci imparatorluklarını yaşatmak için debeleniyorlar. Son dönemde pazarlanan, Dugin isimli vasat bir adamın birkaç fikir kırıntısını görüyoruz ama ona da bizim Türkiye’deki “Avrasyacılar” dışında dünyada dönüp bakan, ciddiye alan yok. Boş. Zaten gevelediği birkaç “fikir” kırıntısı da, sadece Rusya’nın geleceğine dair endişeler içeriyor; ne kendilerine ve ne de “başkalarına” çözüm veya ulusal proje önermiyor.

Yine bu anlamda, Ruslar bir medeniyet kurucusu ve taşıyıcısı asla olmadıkları gibi, esaret altında tuttukları kavimlere bu anlamda (zorla veya rızayla) kazandırdıkları hiçbir ‘değer’ de yok. Medeniyet kurucusu ve taşıyıcısı değiller; tarih boyu, batı medeniyetinin barbar bir kolundan başka bir şey olamadılar. Buna mukabil Cavhar Dudayev, Çeçen Cumhuriyeti İçkerya’nın İslam temelli ulus devlet temellerini inşa etmeye çalışırken, Çeçenlerin bu anlamdaki sorunlarına çokça vurgu yapmış, makaleler yazmış, halkın aydınlarını bu konuda teşvik etmiştir. Meclis konuşmaları, açıklamaları ve makalelerinde bunlar var. Dudayev muhtelif çalışmalarında devlet yapısı ve modeli üzerine kafa yormuştur. Asla batıdan veya Ruslardan “kopya” çekme ucuzluğuna başvurmamıştır. Çalışmalarında, modern dünya devletlerini, kapitalist devletler ve sosyalist devletler olarak ele almış, bu modeller üzerinden orijinal bir Çeçen devlet modeli ve anlayışı inşa etmeye çalışmıştır. Meselenin büyüklüğünü fark ettiğinde de Çeçen aydınlarına çağrıda bulunmuştur. Tüm çalışmalarının satır aralarında, bu çileye şahit olabilirsiniz. Yani doğru yoldadır ve hiçbir Rus liderin yakınından bile geçemeyeceği bir fikir kumaşına sahiptir. Bakın Dudayev’in hep satır aralarında kaybolmuş, fark edilmemiş daha büyük bir milli gayesi ve uğraşı da vardır ki bu, Çeçenleri, ait oldukları Türk-İslam medeniyetine yeniden entegre edecek politikalar ve yollar geliştirmesidir. Kıbrıs’a ve Bosna’ya Çeçen askerler göndermek istemesi, bunun için Türkeş, Erbakan ve Demirel gibi isimlerle sürekli irtibat halinde olması hep bu politikalar ve Çeçen milletinin doğru rotaya girmesi içindir. Bunlar pek konuşulmaz ama her hamlesinde bu gayesini görürüz. Şu da var ki, Rusya isimli bir devletin ve Rus isimli bir ulusun olmadığı yüzyıllarda Çeçenler, Mehk-Kel isimli, bugünün demokratik devletlerinde yeni gördüğümüz meclis ile yönetilmekteydi. Haydi bunu geçelim, bakın bugünün esaret şartlarında bile, benim bildiğim kadarıyla Çeçenistan’da kendisine ‘Rus’ diyen bir Çeçen yok. Ve haydi dahasını da söyleyeyim; Kadirov yönetiminin yazdığı milli marşta bile Rus etnik kimliğine aidiyet içeren bir kelime bile yok. Oysa Rusya’ya zorla veya rızayla bağlı birçok cumhuriyetin milli marşında çok sayıda Rusya’ya aidiyet ifade eden cümleler görürsünüz. Bunu, mevcut yönetime güzelleme ve başkalarını kötülemek için söylemiyorum. Durum bu.

Şunu söylemeye çalışıyorum: Ne yaşanırsa yaşansın, Çeçenlerin yaşadığı coğrafya ne kadar izole veya açık olursa olsun, Rus devlet yapısı ve sistematiğinin (yani aslında işgalciliğin) tesirleri ne çapta olursa olsun; Çeçenler hala Çeçen. Ve Ruslar bunu değiştiremediklerine göre de Çeçenler, bu coğrafyada Ruslardan daha baskın bir millet. Yanılıyor muyum?

Ya da yanlış anlamazsanız ben de size şöyle sorayım; tarihi birkaç yüzyıldan fazla olmayan, barbar bir batı medeniyeti uzantısı olan Rusların bir düzine hür(!), çağdaş(!) ve müstakil(!) cumhuriyet(!) kurduğu bu “izole” coğrafyada, Çeçenler neden kendi devletlerini kuramasın? Çeçenleri mi hafife alıyorsunuz? Rusları mı gözünüzde çok büyütüyorsunuz? Soru sormak ne kadar kolay değil mi?

Cavhar Dudayev’in, Rusya’yla savaşmak istememesi konusunda söylenecekler ise, (her akıllı devlet adamı gibi) Dudayev’in sadece Ruslarla değil, hiçbir komşu ve hiçbir millet ile çatışma istememesi bağlamında ele alındığında anlamlı olacaktır. Çeçenleri, birkaç yabancı unsur ve münferit vakalar dışında, bütün Kuzey Kafkasya kardeş bilir. Bakın hiç kıvırmadan açıkça söylüyorum; sadece Kuzey Kafkasya değil, Kırım’dan Nogay steplerine kadar bütün komşuları ve akrabaları Çeçenleri kardeş gibi görürler. Hatta bugün örneğin Kırgızistan’a gitseniz, 1944 Stalin sürgününden kalan Çeçenleri görürsünüz ve Kırgızların büyük çoğunluğu Çeçenleri kendilerine çok da yabancı görmezler ve rahatsız olmazlar. Türkiye’de baksanız durum yine aynıdır. Abhazya – Gürcistan savaşında ayağa kalkan Çerkes savaşçıları, otobüslerle Adıgey’den gelerek Grozni (Caharkale) meydanında silah kuşanarak toplanıp, soruna ilgisiz kalan kendi yerel yöneticilerine “ya gerekeni yapın ya da sizi devireceğiz” diye Grozni’den haykırırken görürsünüz. Grozni onların da vatanıdır. İmam Mansur şehit edildiğinde, yas tutarak şiirler yazan Nogay ve Tatar beylerinin yaslı şiirlerini hemen şimdi şuracıkta sayabilirim. Yani Çeçenler iyi komşu ve iyi kardeş vasıfları taşıyan bir millettir. Rusya, kendi değişim ve dönüşüm sürecindeki kendi yasalarına uysaydı ve Çeçenlere saldırmasaydı, emin olun Çeçenya’dan Rusya’ya doğru bir mermi bile sıkılmazdı. Hatta şunu da ilave edeyim, Doğu Türkistan davasının efsanevi lideri İsa Yusuf Alptekin’in oğlu rahmetli Arslan Alptekin’le bir sohbetimizde, benim Çeçen olmam ve ikimizin de neticede ‘muhacir’ olmamız sebebiyle gözleri buğulanmış ‘babam Grozni’ye eğitim için çok genç gönderirdi Şamil’ demişti. Bunları ben abartıyor olsam, tarih buna izin vermez değil mi? Yani Çeçenler zaten hiçbir komşularıyla ve dost-kardeş kavimlerle problemli bir millet olmamışlardır. Tam aksine diğer kardeş halklara yardımcı, yol açıcı, motive edici, örnek bir halk, örnek bir kardeş olmuşlardır. Netice olarak Çeçenler, Rusya dahil hiçbir devletle sadece savaşmak için devlet kurmadılar ve Dudayev’in de, bir çete lideri değil, bir kurucu lider olarak bu kadar ‘küçük’ hedefleri yoktu. Rusya savaşmak istedi, Çeçenler de bundan kaçmadı. Gerisini biliyorsunuz.

Bağımsız Çeçenistan bir hayal miydi? Bu soruyu ‘gerçekleşmeyecek bir hayal miydi?’ anlamında soruyorsanız, size “yanılıyorsunuz” derim. Ama evet bağımsız bir Çeçenistan her Çeçen’in hayalidir. Defalarca da gerçekleşmiş bir hayaldir. Hatta size şunu söyleyeyim, Rusya Federasyonu’na bağlı mevcut Çeçen Cumhuriyeti bile, İçkerya devletleşme mücadelesinin, (bunu Çeçenlerin iktidar mücadelesi çatışmalarından ayrı olarak söylüyorum) “kısmen Rusya lehine” bir neticesidir. Büyük fotoğrafı objektif bir gözle değerlendirirseniz, Rusya’nın Çeçenler karşısındaki yenilgisi açıkça ortada durmaktadır ve bunu görmemeniz imkansızdır. Bundan, derin Rusya da rahatsız. Ve aslında, dünyanın devasa devletlerinin anlaşabilmek için sıraya geçtikleri Rusya, bırakın İçkerya’yı falan, mevcut Çeçen yönetimine de, Çeçen halkına da âşık değil. Aktardıkları haraçları da boşuna vermiyorlar. İçkerya mücadelesi ve bağımsız devlet ideali olmasaydı, Çeçenlerin ulusal bilinç ve refleksleri bu kadar gelişmeseydi, mevcut yönetimi Rusya düşünmezdi bile. Ki mevcut yönetim bile İçkerya dönemindeki mücadele içerisinde yer almış bir aile üzerine kurulu; yani hepimizin çok gördüğü klasik bir Rus taktiği olarak, merkezle arası mükemmel bir vali atamasından öte bir durumdur. Çeçenya’da zafer kazandığı sanılan ve aslında yenilen ama sadece Yeltsin’den daha fazla öldürerek Rusya lehine “geçici” bir denge kurabilen Putin ve onun kurnaz denge politikaları olmasa, mevcut Çeçen Cumhuriyeti ve yönetimi bile Rusya’nın şahin kanadının gözünde hala bir kaşık suda boğulmak istenen bir düşman. Yani şu noktaya getirmeye çalışıyorum: Bağımsız Çeçen Devleti İçkerya aslında kuruldu, mevcut cumhuriyetin ilham kaynağı ve “rol modeli” bile İçkerya. İşte orada duruyor. Bakın göreceksiniz. Mücadelenin yürütüleceği nokta da burasıdır. Şu şöyle dedi, bu böyle anlaştı hikayeleri boştur ve Çeçenleri birbirine sürekli artan sayıda düşman eden lanetli ve esasen yarın bir hamlede yok olabilecek “ikincil” önemi haiz meselelerdir. Kim ne yaparsa yapsın, kim hangi federasyona bağlanırsa bağlansın, hangi taklit düzeni inşa ederse etsin, hemen yanı başlarında tüm bunları gölgesinde söndüren, ilham verici ışıltılar içerisindeki İçkerya görünüyor; bunlar gören göz için tabi. Ve bu, zaten kaçınılmaz bir şeydi. İşgal imparatorluğu geleneğinin son temsilcisi Putin’den sonra bunu çok daha net hissedip, göreceğiz.

Bir de ‘denize kıyısı olmayan Çeçenistan’ vurgunuz var. Bu, coğrafi konum ve harita detayı olarak itiraz edebileceğim bir şey değil. Ama size Adıgey’in, Abhazya’nın, Gürcistan’ın, Dağıstan’ın, Azerbaycan’ın ve hatta Türkiye ve Kıbrıs’ın kıyılarını hatırlatmak isterim. Çeçenya’nın kıyıları yoksa, Avrasya Feribotu nasıl oldu da Karadeniz’den İstanbul’a kadar salına salına geldi söyleyebilir misiniz? Şuna emin olun ki, Çeçenler sadece Çeçenlerden ibaret bir kavim değil. Çeçenler devasa bir medeniyetin parçası olan, kahraman ve kardeşleri için de güvenilir bir halk. Yine bir örnek vereyim; Çeçenlerin denize kıyılarının olup olmadığını, İzmir işgal edildiğinde Beyşehir’de silah kuşanan Çeçenlerde de görebilirsiniz. Abhazya kıyılarında da. Çeçenlerin, ait oldukları medeniyetin coğrafyasının her yerinde denize bir kıyısı vardır. Ömrünün çoğunu kavgayla geçirmiş (fikri anlamda), neyin ne olduğunu veya ne olabileceğini gözleyecek ve tahlil edecek yetenekleri birçok acı-tatlı tecrübeyle edinmiş bir adam olarak, ben buna adım kadar eminim. Bunu şu an anlatabiliyor muyum bilmiyorum ama bunları Rusların çok iyi bildiklerine de eminim. Bu konu bambaşka ve çok geniş ele alınması gereken başka bir konu olduğundan, şimdilik bu kadarla kalsın. Zaten anlayan anlamıştır.

Şamil İGDE

Devam edecek…

 

Yazan Şamil İGDE - Oca 28 2021. Kategori Dünya, Gündem, Politika, Türk İslam, Yazarlar. Bu yazıya yapılan yorumları takip edebilirsiniz RSS 2.0. Bu yazıya yorum yapabilir ve geri izlemede bulunabilirsiniz

Yorum yaz

Göndermeden önce alttaki eksik işlemi tamamlayınız. *

Ebed Bizimdir - Kuzey Kafkasya bölgesi ağırlıklı olarak, Türk-İslam coğrafyasından özel haberler, yorumlar ve makaleler.