Kuzey Kafkasya Meselesinin Temel Stratejileri (2)

KUZEY KAFKASYA’NIN COĞRAFİ KONUMU ve TABİİ SINIRLARI

Kuzey Kafkasya doğuda Hazar Denizi, batıda Karadeniz, kuzeyde Maniç Çukurluğu ve Kuma mansabı, güneyde İngur Irmağı, Kafkas dağ silsilesinin omurgası ve Samur Irmağı ile çevrili coğrafya parçasıdır. Yeryüzünde ada ülkeleri hariç, bu derece tabii sınırlarla ihata edilmiş ülkeler pek azdır. Taman Yarımadası ile Abşeron Yarımadası arasında bir omurga gibi uzanan Kafkas Dağları, Asya kıtası ile Avrupa kıtasının tabii sınırını da teşkil ederler.

Türkiye’de yayımlamlanan makale ve kitaplarda, yukarıda belirtilen sınırların açık seçik şekilde ifade edilememesi, Kuzey Kafkasya’nın coğrafi konumunun iyi bilinememesinden kaynaklanmaktadır. İşte bundan dolayıdır ki, gerek anavatandaki Kafkaslılar, gerekse muhaceretteki Kafkaslılar, Kuzey Kafkasya’nın coğrafi konumunu çok iyi bilmek ve bu konuda çelişkili ifadelerden sakınmak zorundadırlar.

Öte yandan (Kuban dirseği -Mezdok- Kızlar Körfezi) kavisinin şimalindeki toprakların yerli unsurlardan arındırılarak buralara Slav unsurların yerleştirilmesi, Rus emperyalizminin tevlit ettiği fiili (de facto) bir durumdur.

Yukarıda coğrafi sınırlarını çizdiğimiz Kuzey Kafkasya’da, Kafkas uruklarının ezelden beri yaşadıkları tarihi bir gerçektir ve bugünkü Kafkas Ulusu‘nun da “Anavatanı“dır.

Gelecekteki siyasi sınırları ise o günün şartları belirleyecektir.

KAFKAS URUKLARI

Kafkas uruklarının çokluğu, öteden beri yabancıların hayretini mucib olmuştur. Kimi seyyahlar ve tarihçiler Kafkasya’ya gelen Romalı tacirlerin, yanlarında 70 tercüman bulundurduklarını, kimileri de Dağıstan (Kafkasya) ın “Cebel-ü Elsine” -Diller Dağı- olduğunu yazmışlardır. Bunlarda gerçeklik payı vardır ama çok abartılmış ifadelerdir.

Bize göre, Kuzey Kafkasya’da şive veya lehçe seviyesinde lisan farklılıklarının oluşu çok tabii bir olaydır. Sebeplerini izah etmeden önce bilinmesi gereken bir hususa açıklık getirmekte yarar vardır.

Kuzey Kafkasya’da yerel dillerin her biri başlı başına bir lisan değildir. Bütün şiveler üç grupta toplanabilir: Adıgey dil grubu, Türkçe dil grubu, Çeçen-Lezgi dil grubu.

Bunlar da tarih öncesi çağlarda akraba dillerdi. Uzun zaman içerisinde farklılaşarak bugünkü özelliklerini almışlardır.(1)

Kuzey Kafkasya’da mevcut olan dil farklılıklarının pek çok sebepleri vardır. Biz burada bu sebeplerin başlıcalarını sıralamakla iktifa edeceğiz:

1) Kafkasya Dağları tıpkı insan gövdesinin omurgası ile kaburga kemiklerine benzer. Zirvelerin sırası nasıl geçit vermeyen bir özellik taşıyorsa, zirvelerden eteklere uzanan vadiler arasında da aynı özellikler vardır.

Düşmanlara karşı savunması kolay, hayvancılığa ve küçük ölçekliği tarıma elverişli bu vadilerde, tarihin çok eski devirlerinden beri insanlar yaşamaktadır. Klanların yahut kabilelerin birbirleriyle sosyal ilişkiler kurması fevkalade güçtü. Araç ulaşımı imkansız, atlı seyahat çok zor. Sadece yaya yolculuk mümkün.

Böyle bir tabiat içerisinde lisan farklılıklarının ortaya çıkması kaçınılmazdı.

2) Kafkas insanı göçebe hayatını bilmez; daima yerleşik yaşamıştır. Bu sebepten, uzak insan toplulukları ile medeniyet ve teknik imkanlar gelişinceye kadar yoğun beşeri ilişkiler kurulamamıştır.

3) Kafkas kabileleri Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’le tanışıncaya kadar Mecusi (putperestlik) inancına bağlı idiler. Pirimitif bir inancın “birlik şuurunu” ne derece geliştireceği izahtan varestedir.

4) Kafkas urukları arasında soya bağlılık, akraba ile evlenmeme töresi çok eski devirlere dayanır. Bu sebepten dolayı birbirlerini çok yakından tanımayı ve soy ağaçlarını iyi bellemeyi gelenek haline getirmişlerdi. Bu da yaygın ilişkileri (başka uruklarla olması gereken yaygın ilişkileri) frenlemiştir.

5) Kafkaslar tarih boyunca, yabancı kavimler tarafından çok istilaya maruz kalmıştır. Her istila hareketi, gerisinde birçok insan ve topluluk bırakmıştır. Bunların dilleri de daha önceki maddelerde izah ettiğimiz lisan farklılığı sebeplerini artırmıştır.

6) Kafkasların yüksek vadileri, güvenceli bir sığınak yeri olarak şöhret kazanmıştır. Komşu ülkelerden veya uzak ülkelerden buralara, düşmanlar tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olan küçük topluluklar da iltica etmişlerdir. Her yeni gelen grup, ayakta kalabilmek için “azınlık şuuru” ile hareket ederek kabuğuna çekilmiştir, kendi dilini yaşatmaya çalışmıştır.

Böylece Kafkasya, farklı dillerin ve bu dillerin farklı şivelerinin kullanıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Aynı çağlarda dünyanın başka yerlerinde de buna benzer gelişmelerin olduğu muhakkaktır. Ama oralardaki tabiat şartları uzun süre “kabuğuna çekilerek yaşamaya” elverişli olmadığından, kabile dilleri varlıklarını koruyamamışlardır.

Kafkasya’daki tabiat şartları, insani hareketler ve savaşlar gibi sebeplerden dolayı kabilelerin uruklaşma süresi uzun sürmüştür. Bu da kabile dillerinin evrimini geciktirmiştir. Eğer bu evrim kısa sürseydi, dillerden biri gelişerek müşterek kabileler dili haline gelir, diğerleri de unutulur yahut inkıraza uğrardı.

Netice olarak kesinlikle söyleyebiliriz ki, Kafkasya’da kullanılan farklı dillerden her biri etnik bir unsuru temsil etmemektedir. Aynı etnik gruba dahil olan birçok kabileler farklı şivelerde konuşmaktadırlar.

URUKLAŞMA SÜRECİ

Kuzey Kafkasya’nın dış dünya ile en kolay ilişki kurulabilen bölgesi Aşağı Kuban Havzası ile İngur ağzından Azak Denizi’nin şimaline kadar uzayan kıyı şerididir. Bu sebepten, sözü geçen bölgede yaşayan kabileler gelişimini tamamlayarak, Abaza ve Adıge uruklarını teşkil etmişlerdir. Abzakh, Şapsıkh, Natukhay, Besleney, Makhoş, Kemguy, Hatukhay, Bijeduğ ve Jane oymakları ile Kabardey ve Ubıkh boyları, Adıge/Çerkes uruğunu oluşturmuşlardır.

Aynı şekilde; Sadzen (Ciget), Apsuva, Medozyu, Zambal, Tram, Kazılbek, Başılbay ve Bashok (Altı-Kesek) oymakları da Abaza/Abhaz uruğunu meydana getirmişlerdir.

Kuzey Kafkasya’nın doğu bölgesinde yer alan Dağıstan kabilelerinin bir kısmı nispeten erken, bir kısmı da gecikerek kabile (klan) sürecini tamamladıktan sonra Lezgi, Lak, Avar ve Kumuk uruğunu oluşturmuşlardır.

a) Dağıstan’ın güney bölgesinde yaşayan Alan oymakları, Alban oymakları, Hazar oymakları, Dargılar, Haydaklar, Tabasanlar, Kubeçiler, Lezgi kabileleri ile haşır neşir olarak Lezgi uruğunu oluşturmuşlardır.

b) Yine Dağıstan’da kadim zamandan beri yaşayan Gumuçi, Mugarhi, Çaymi ve Viski kabileleri de Lak (Gazi Kumuk) uruğunu teşkil etmişlerdir.

c) Yoğun nüfusa sahip olan Avar oymakları, önceleri kabileler halinde yaşıyorlardı. Zaman içerisinde yerli kabileler Ural-Altaylı kalıntılarla karışarak bugünkü Avar uruğunu oluşturmuşlardır.

d) Dağıstan’ın kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan yerli oymaklarla Ural-Altay’dan gelen oymaklar da birleşerek Kumuk uruğunu oluşturmuşlardır.

Kuzey Kafkasya’nın orta bölgelerinde yaşayan kabileler de aynı süreci tamamladıktan sonra Çeçen, Oset ve Karaçay uruklarını meydana getirmişlerdir.

a) Terek, Sunja, Argun havzalarında yaşayan Nohçiler, Ğalğaylar, Karabulaklar ve Tuşlar gelişimlerini tamamlayarak Çeçen uruğunu husule getirmişlerdir. Ğalğaylara (İnguşlar) ayrı bir uruk gözüyle bakılmamalıdır.

Keza Karaçay, Bızıngı, Holam, Çegem, Bakhsan klanları da Karaçay uruğunu oluşturmuşlardır. Malkarları ayrı bir uruk olarak adlandırmak yanlıştır.

b) Ve nihayet Tağavur, Digur, Alagir ve Kartabin kabileleri de bugünkü Oset uruğunu meydana getirmişlerdir.

Kabardeylere gelince: Karadeniz’in şimalindeki kadim yurtlarından toplu halde göç ederek Orta Terek havzasına yerleşen Kabardeyler, esas itibariyla Adıge uruğunun üyesidirler. Bunları ayrı bir uruk saymamak gerekir. 13. yüzyılda, şimdiki yerlerine geldikleri zaman kabile (klan) sürecini aştıkları muhakkaktı.

Görülüyor ki, Kuzey Kafkasya urukları sanıldığı kadar çok değildir. Uruk diyebileceğimiz Kafkas boyları 9 gruptan ibarettir. Bunlar da doğudan batıya doğru: Lezgiler, Laklar, Avarlar, Kumuklar(2), Çeçenler, Karaçaylar, Osetler, Adıgeler ve Abazalardır.

TÖRE DEVLETÇİKLERİ

Kafkas urukları birleşerek müşterek bir devlet kuramamakla beraber, tarafımızdan “TÖRE DEVLETÇİĞİ” olarak nitelenen bir yönetim sistemi ile kendilerini çok uzun yıllar idare etmişlerdir.

Töre devletçiğinde, Aksakallar meclisi, parlamento görevini yapar. Kabile beyleri arasında en kabiliyetli ve en liyakatli olan bey, boyun umumi lideri seçilir ve dış saldırılara karşı tüm uruğun kumandanıdır. Kaza işlerine de “Töre mahkemesi” bakar.

Tarım, hayvancılık, sanat, ticaret vb. gibi maişet alanlarında geniş bir serbesti vardır.

Töre devletçiklerinin altında yer alan kabile yahut boy yönetimlerinde, oldukça geniş bir özerklik göze çarpar. Ancak tehlike anında hepsi Uruk Beyi’nin liderliğinde biraraya gelirler.

Kafkas’ın Töre Devletçikleri günümüzün demokratik devletlerinin minik bir numunesidir ve klasik feodaliteye benzemez.

Kafkas uruklarının uluslaşma süreci, dışarıdan gelen istilalar sebebiyle gecikmiştir. Bu sebepten “ulus devlet” kurma imkanına kavuşamamışlardır. Ancak Alan, Hazar ve Bulgar devletlerinin ana unsurları ile biraraya gelerek, sözü geçen devletlerin kuruluşlarında rol almışlardır.

Rusların bidayetten beri sürdürdükleri “parçala ve hükmet” politikaları olmasaydı, Kafkaslıların “ulus devlet” kurmaları, en geç geçen asırda tahakkuk edecekti.

Son yüzyılda ulaşımın kolaylaşması, haberleşme imkanlarının gelişmesi ve maarifin yaygın hale gelmesiyle, Kafkas uruklarının “uluslaşma” süreci hızla olgunlaşmış, 1917 yılında bir kez daha birliktelik sağlanmıştır.

70 yıl devam eden Sovyet rejimi, uluslaşan Kafkas uruklarını tekrar uruklaşmaya, hatta klanlaşmaya sürüklemek için akla hayale gelmez politikalar uygulamıştır. Maalesef bunda başarılı da olmuşlardır.

Bugün Kuzey Kafkasya’nın en önemli ve en aktüel meselesi, bu ayrımcı etnik milliyetçiliktir. Bunu bertaraf etmek için bütün urukları kapsayan, sistemli bir uluslaşma ve milli şuuru güçlendirme çalışması gerekmektedir.

Rusya’nın durmak bilmeyen emperyalist politikası, Çeçenistan ve Abhazya’nın başına gelenler ve Kuzey Kafkasya’da hüküm süren askeri rejim, Kafkas uruklarının uyanışını tahrik edecek derecede önemli olaylardır.

Uluslaşmanın önündeki ikinci büyük engel, Moskova’ya bağlı etnik-teritorial cumhuriyetlerde, yönetimlerin Rusya’nın kontrolünde olmasıdır. Bu fasit dairenin kırılması için milli şuurun gelişmesi ve müstemleke aydınlarının etkinliğinin yok edilmesi gerekmektedir. Bütün özerk cumhuriyetlerde, özellikle milli nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde kararlı bir pasif direnişle yönetimlere itimatsızlık gündemde tutulmalı, Rusofil aydınlar toplumdan dışlanmalı ve halk çoğunluğunun seçeceği yöneticilerin işbaşına gelmesi için bıkmadan usanmadan mücadele edilmelidir. Bu takdirde milli uyanış ivme kazanacak ve birlik şuuru ülkenin her tarafında çığ gibi büyüyecektir. (Devam edecek…)

Yılmaz NEVRUZ

1) Dil konusu, sırası gelince ayrıntılarıyla incelenecek ve genel bir değerlendirme yapılacaktır.
2) Kumuklarla Karaçayları bir uruğa dahil etmek mümkündür. Böyle kabul edilirse bu sayı sekize düşecektir.

Birleşik Kafkasya Dergisi’nin 1995-96 yılı 5’inci sayısından iktibas edilmiştir.

 

Yazan Editör - May 5 2019. Kategori Gündem, İktibas, Kültür Sanat, Politika, Türk İslam. Bu yazıya yapılan yorumları takip edebilirsiniz RSS 2.0. Bu yazıya yorum yapabilir ve geri izlemede bulunabilirsiniz

Yorum yaz

Göndermeden önce alttaki eksik işlemi tamamlayınız. *

Ebed Bizimdir - Kuzey Kafkasya bölgesi ağırlıklı olarak, Türk-İslam coğrafyasından özel haberler, yorumlar ve makaleler.