İlk Kuva-yı Milliyeciler Çeçen Yoldaşlar

Mondros ve Sevr isimli iki facia, sadece 1000 yıldır Anadolu’yu kendilerine vatan yapmış Anadolu Türklerini değil, Rusya işgaliyle birlikte Anadolu’ya göçerek, burayı da ana vatanları gibi benimsemiş ve bağlanmış Kuzey Kafkasya muhacirlerini de derinden etkilemiştir.

Kuzey Kafkasya’dan Anadolu’ya gelmiş olan Çeçen, Çerkes, Abhaz, Asetin ve Dağıstanlı muhacir ailelerin çocukları tereddüt etmeden Türk Ordusu saflarına katılmış, dağılmakta olan Osmanlı Devleti’nin ayakta kalabilmesi için ve sonrasında da yeni Türk Devleti’nin İstiklal Mücadelesi’ne gönülden iştirak etmişlerdir.

Türkiye’ye ilk etapta 5.000 kişi kadar bir nüfusla hicret eden, gelirken ve geldikten sonra yaşadıkları olumsuz hadiseler neticesinde yalnızca 1.000 kişi kadar kalan Çeçenler de kardeş Türk Milleti’nin yanında durarak, bu süreçlerde üzerlerine düşeni yapmaya gayret göstermişlerdir.

Resmi kayıtların ortalamalarına göre 1850’lerden itibaren küçük gruplar halinde parça parça gelerek Anadolu’ya yerleşen Çeçenler, yeni geldikleri topraklarda sadece devletin dış sorunlarına değil, içeride de devleti zor durumda bırakan azınlıkların iç isyanlarına ve İstanbul’u kuşatmış yerli ihanet şebekelerinin haince tutumlarına şahit oldular. Rusya, ana yurtları Kafkasya’yı işgal ederken yaşadıkları acıları, Osmanlı Devleti yıkılırken burada da hissettiler. Ve sayıca çok küçük bir muhacir topluluk olmalarına rağmen, devletin bekası için ellerinden geleni yaptılar.

Aşağıdaki kısa bilgiler, Çeçenlerin, Rus istilasıyla birlikte yaşadıkları acıların aynısını yaşadıkları; kıtalara yayılmış olan Türk Devleti’nin imparatorluktan Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüştüğü döneme dairdir…

Binbaşı Nazım Bey (şehit düştükten sonra Albay rütbesi verilmiştir) Mondros Mütarekesi gereği, İstanbul Hükümeti tarafından silahsızlandırılması emri verilen askeri birliğinin bir kısmını dağıtmayıp, yanında birçok askerle birlikte Beyşehir civarına gelip üslenmiştir. Ve bir süre önce Çeçen muhaciri olarak (kayıtlara göre 1901) Kafkasya’dan Beyşehir’e yerleşen Çeçen muhacirlerden Ğoytmir oğlu Süleyman Sırrı Bey ile irtibattadır.

Süleyman Sırrı Bey ve Miralay Nazım

Süleyman Sırrı Bey, Konya’dan Toroslar’a kadar uzanan bölgede eşkıyalar tarafından bile adı saygıyla anılan, Çeçenler arasında da nüfuz sahibi biridir. Evvelden beri Enver Paşa ve İttihat ve Terakki ile olan ilişkileri vardır. Sağlam karakterli, sert mizaçlı, güvenilir bir direnişçi liderdir. Aktarılanlara göre, dönemin söylenceleri arasında “dağlardaki eşkıyaların bile Süleyman Sırrı’nın pusulasını taşıyanlara ilişmediği” gibi şeyler meşhurdur.

Bir yandan Binbaşı Nazım Bey ve birliğindeki askerleri bölgede destekleyen Süleyman Sırrı Bey, bir yandan da Beyşehirli Çeçenlerden müteşekkil grubuyla, Antalya’ya kadar uzanan bölgede mili mukavemet hattı kurmaya çalıştı. Süleyman Sırrı Bey ve kendisine bağlı Çeçenlerden oluşan bu ilk Kuva-yı Milliye grubuna, mensupları tarafından “Çeçen Yoldaşlar” yahut “Yoldaş Birliği” adı verildi. Yalnızca “Yoldaşlar” isminin geçtiği kaynaklar da mevcuttur.

Kısa süre içerisinde Beyşehirde’ki kendisine ait olan konağı, Kuva-yı Milliye’nin ilk karargahı haline getiren Süleyman Sırrı Bey, bu evde Miralay Nazım Bey, Refet Bele ve birçok Milli Mücadele önde gelenleriyle toplantılar yaptı. Bu evdeki toplantılarda Milli Mücadele’nin önemli kararları alındı. İttihat ve Terakki döneminden beri bölgede tanınan bir isim olan Süleyman Sırrı Bey ve kurduğu teşkilat, Milli Mücadele’nin diğer önemli isimlerinin ve güçlerinin de desteğiyle, kısa sürede Konya’yı da etkisi altına aldı.

Diğer milli hareketlerle birlikte Yoldaş Birliği’nin de tazyikiyle kuvvetlenen milli mukavemet karşısında, Damat Ferit’in üzerine titrediği ve sürekli desteklediği Konya Valisi Cemal, Konya’yı kaçarak terk etmek zorunda kaldı. Bu gelişme Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştığında, kendisinde ve çevresinde toparlanmaya başlayan Kuva-yı Milliye’nin diğer isimleri ve unsurlarında büyük sevinç uyandırdı.

Bu hadiseden sonra, daha evvel gizli yürütülen Kuva-yı Milliye teşkilatlanması daha geniş bir alana yayıldı. Fransız işgali karşısında güç kaybeden başka milli askeri birlikler de, Adana ve civarından geriye doğru çekilerek, Konya’ya dahil oldu. Konya’ya dahil olan bu askeri gruplarla birlikte, Beyşehir’de çakan hürriyet kıvılcımı, teşkilatlı ve disiplinli bir şekilde Konya’yı tamamen ele geçirdi.

Kendisi gibi Çeçen olan İbrahim, Supyan, Solta Bek, Osman, İsmail, Mecit isimli (ve diğerleri) arkadaşlarıyla birlikte, teşkilatlarını iyice büyüterek, Miralay Nazım Bey kumandasında milli mücadelenin emrine giren ve Kuva-yı Milliye’nin Konya Bölge Başkanı olan Süleyman Sırrı Bey, kısa süre içerisinde büyük çalışmalar yaptı. Sorumluluk alanı İç Anadolu’dan Akdeniz’e kadar uzanan geniş bir alandı. Güneydeki Türkmen aşiretleri arasında birlik sağlamak için çalışmalar yaptı. Bir yandan aşiretler arası birlik sağlayıp silah dağıtırken, bir yandan da Milli Mücadele için silah ve para topladı. Toplanan silahlar Sakarya bölgesindeki karargaha gönderildi.

Süleyman Sırrı Bey ve Arkadaşları – İlk Kuvvacılar

Miralay Nazım Bey’in bir süre sonra cepheye gitmesinin ardından, Beyşehir Kuva-yı Milliye bir süre güçten düşse de, cephelere asker ve silah temin etmeye devam etti.

Beyşehir’de çoğunlukla Çeçen muhacirlerin medfun bulunduğu bir mezarlıktaki mezar taşlarından birinde Süleyman Sırrı ismi yazmaktadır. Eğer bilgi doğruysa, Süleyman Sırrı Bey 1923 yılında henüz 37 yaşındayken vefat etti. Yoldaş Birliği’ni kurduğu arkadaşlarından İbrahim Tultay, Dumlupınar’da Yüzbaşı rütbesiyle şehit düştü. Diğer arkadaşları da Sakarya ve İnönü savaşlarına katılıp, gazi ve şehit mertebelerine eriştiler ve İstiklal Madalyası sahibi oldular.

 

Yazan Argun BOZKURT - Nis 12 2019. Kategori Gündem, Politika, Türk İslam, Yazarlar. Bu yazıya yapılan yorumları takip edebilirsiniz RSS 2.0. Bu yazıya yorum yapabilir ve geri izlemede bulunabilirsiniz

Yorum yaz

Göndermeden önce alttaki eksik işlemi tamamlayınız. *

Ebed Bizimdir - Kuzey Kafkasya bölgesi ağırlıklı olarak, Türk-İslam coğrafyasından özel haberler, yorumlar ve makaleler.